“Demokrasi, insanlık sorunları (için) emeği savundum, barışı şakıdım turna misali”

“Altın mücevher değerinde üretseniz bile hem düzen, devlet erki tarafından üvey evlat muamelesi görüyorsunuz hem de çeşitli sanat kurumları hatta kimi muhalif kesim tarafından.” diyen Ozan Şahturna ile MayaKültür için bir söyleşi gerçekleştirdik.

-İlk sorumuz Ozan Şahturna’ya olacak. Bir röportajınızda 14 yaşında ilk plağınızı çıkardığınızı belirtiyorsunuz. Ülkemizin o günkü koşulları değerlendirildiğinde oldukça küçük yaşta, sanatsal anlamda cesaret gerektiren bir çıkış yaptığınızı görüyoruz. Şahturna’yı bir sanatçı olarak erken yaşta böyle bir sanatsal sorumluluğu yüklenmeye cesaretlendiren koşullar nelerdir? Bu soruyla bağlantılı olarak geçmişte sizin başarı hikayenize etki eden özel olarak anacağız kişiler var mıdır?

Değindiğiniz gibi Türkiye koşullarında oldukça çok küçük yaşlarda sanata başladım. İlerleyen yıllarda halk ozanlığını sürdürdüm; çok meşakkatlerle, sorunlarla mücadele ederek küçük yaşlarda bağlama çalmayı öğrendim. Yapılan araştırmalarda sanıyorum bu da bir ilktir, henüz 9-10 yaşlarında saz çaldım, kendi kendime öğrendim sazı aşkla icra ederek. 14 yaşında ilk plağımı yaptım söz müziği bana ait, bestelerimden oluşan 4’lü plak serisi. Memleket genelinde büyük ses getirdi eserlerim. Ayrıca daha sonraki yıllarda; ozanlık geleneğinde, türkülerde, türkü besteleyip yorumlamada, şiir yazmada birçok ilklere imza attığım Avrupa’da ve Türkiye genelinde yazılıp çizildi. Birçok yurt içi ve uluslararası yazar araştırmacıların kitaplarında yazılıdır Aşık Şah Turna veya namı diğer Ozan Şahturna’nın çalışmaları veya öncülük ettiği alanlar. Zira çok küçük yaşlarda seslendirdiğim plaklarımla iyi bir çıkış yaptım henüz çocuk sayılabilecek yaşta. Başlarda geçmiş yüzyıllardan ustaların, ozanların, aşıkların eserlerini seslendiriyordum. 13-14 yaşından sonra ise kendi bestelerim, yazıp bestelediğim türkülerim ve müzik dünyasında yankılanan plaklarım ile ses getiren konserlerimle sanatseverlerimle, kamuoyu ile buluştum. Sanat edebiyat araştırmacıları (tarafından) belirtilen yazılarda, yorumladığım eserlerimin içeriğinin renkli olması, anlamlı duygulu ve felsefe yüklü oluşu. Tabi bu arada sesin özgün, lirik olması gösteriliyor.

(…) Demokrasi, insanlık sorunları (için) emeği savundum, barışı şakıdım turna misali

Artı, türkülerimin özünde ve sözünde halkı kucaklayan mesajlarımızın güzel melodi, makamlarda olması halkımıza sanatseverlerimize, milyonlara ulaşmasında etken rol oynadı. Bu arada artık sadece müzikal alanda değil sosyal toplumsal alanlarda genç yaşlarda saz çalıp söylemem, daha sonra cemler yürütmem ki inançsal anlamda çocuk yaşlarda bir genç kızın cem yürütmesi, saz icra edip deyişler söylemesi ilkti, memleketimizde belki de dünyada. Daha da önemlisi sonra(-ki dönemlerde) sosyal toplumsal türküleri dile getirdim demokrasi, insanlık sorunları (için) emeği savundum, barışı şakıdım turna misali. Özgürlüğün, insanlığın sesi oldum. Henüz çok çok genç yaşta tabu sayılan konulara el atmam da yine bir ilkti. Anlayacağınız gerek Türkiye’de gerek dünya araştırmalarında, ansiklopedilerde ozanlık geleneğinde türkülerinde şiirlerinde örnek gösterilmem, daha da önemlisi sanatını hümanizm, insanlık, adalet, özgürlük duygularıyla pekiştiren (bir sanatçı olmam,) insanların ezilenlerin sesi olmamın ağır bedellerine çilelerine gark olmam dilden dile, gönülden gönüle yer almama vesile oldu.

Fransız basınından

Kamuoyunun demokrasi güçlerin yakından tanıdığı aydın yazarların, araştırmacıların değindiği gibi ilklere imza atmamda çeşitli dönemlerde de çok genç yaşlarda çeşitli illerde yattığım hapisler, (gördüğüm) baskı (ve) zulümler emek demokrasi güçlerince kucak açılmam alanında ilklerdendi. Dolayısıyla birçok alanda ilke imza atmam salt bir sanatçı ozan Şah Turna değil özgürlükçü kulvarda insanlığın sesi olarak… Akabinde sevgi umut barış turnası” olarak yola çıktım. Çok genç yaşıma rağmen ağır bedeller ödemem bir ilkti. Daha sonra acılar, birçok illerde, bölgelerde hapisler, zulümler yaşadım. Cuntalar döneminde sürgüne maruz bırakılmam, akabinde tekrar yargılanmalarım. Yani sadece geçmişte sınırlı kalmadı emek üretim ve bedellerim. 1970’li, 1980’li yıllardan sonra 2000’li yıllarda da mücadelem sanatım katlandığım çile ve yaptırımlar devam etti… Tabi ki geçmiş yıllarda Dadaloğlu, Pir Sultan’dan etkilendim. Sanat kültür olgunluğu aşamasıyla kendi eserlerimle seslendim duygu sevgi emek yüklü yapıtlarımla. Değerli sanatçı, yazar, araştırmacı sevgili Ozan Şiar ile sanat kültür yaşamımız birleştikten sonra sanatın estetik olgularında daha gelişmeler oldu… Yerelden Anadolu’dan, evrensele (ulaşmada) bir kapı oldu. Dolayısıyla gerek müzikal gerek edebi sanatsal çok yönlü geliştirme, bütünleştirme oldu. Türkiye dünya üniversitelerinde seslenme, Anadolu’nun çeşitli renkleriyle sarmaş dolaş olma imkanı bulduk. Sanat kültürde, edebiyatta estetiğe, başarı grafiğine ulaştık.

Yüreğimizden ve süreğimizden damıttığımız, bedellerle süslediğimiz bir türkümüzle renklendirelim temamızı.

Tanıktır Türkülerimiz  (ANADOLUMDAN SESLENİR)

Anadolu’mdan beslenir
Ovadan dağa yaslanır
Bütün dünya’ya seslenir
TANIKTIR Türkülerimiz!

Barış türküsünün dili
Dostluk bahçesinin gülü
Kerem’le Aslı’nın külü
YANIKTIR Türkülerimiz

Allı turnam kanat açar
Katar katar dosta uçar
Karanlığa ‘ışık saçar’
AYIKTIR Türkülerimiz

Yunus, Pir Sultan’lar ezel
Umudu sevdası güzel…
Deyiş, barak, hoyrat, gazel
YAYIKTIR Türkülerimiz

Sevdasını etmez Pazar
Türkülerle tarih yazar
Ummanı deryayı gezer
KAYIKTIR Türkülerimiz

Şah Turna çiçekler takar
İnsan yakmaz‘deyiş yakar
Fırat, Munzur coşkun akar
SANIKTIR Türkülerimiz!
TANIKTIR Türkülerimiz, YANIKTIR Türkülerimiz!…

söz-müzik: Kadın Halk Ozanı Şahturna
düzenleme-yorum: Ozan Şiar

-Ozan Şahturna ve Ozan Şiar ismi her yerde birlikte anılan, verilen mücadelenin sürekliliğini ve kararlılığını simgeleyen kolektif bir emeğin yansıması olarak görülüyor. Şöyle bir geçmişe dönüp baktığınızda acı tatlı yaşanmışlıklarıyla bu birlikteliğinizin sanatınıza ve duruşunuza etkileri hakkında neler söylersiniz?

Belirttiğiniz gibi gerek önceki yaşamım, sanatım ve mücadelemde solo sanat ve mücadele hattında gerekse Ozan Şiar’la beraber iki yörüngede yürekde, sürekte çilelerle sabır ve emekle dokuduğumuz sebat mücadele nakışlı kilimde… Özellikle de Ozan Şiar’la mihenk taşı sayılır. Yaşam sanatımız, mücadelemiz, direncimiz. Önceleri solo yaşam sanat ve mücadelemde, yaşamımızı sanatımızı ve mücadelemizi birleştirmeden evvelki dönemecimin önemli bir misyon halkası. Devamında nakşettiğimiz müzik, yazın-edebiyat katarımızda dirençle ağır badireler atlattık Ozan Şiar ile omuz omuza, gönül gönüle…

Dik duruş, sanat mücadele yaşamını bir birleştirdikten omuz omuza sanat mücadele katarımızda sarsılmaz, çok daha belirleyici etken oldu.

1970‘ler sonrası ve özellikle 12 Eylül 1980 cuntasının ağır darbeleri sürgünlerinde gerçek değerler, aydın üretenler yasaklandı, ağır yaptırımlar uygulandı!

Dahası kimimiz sürgünlere gark olduk. Bu zorlu isli puslu ağır ortamlarda Ozan Şiar gibi gerek sanatı gerek bilinci yüreği ve birçok konuda bana kol kanat germesi, pek çok yardımları ve hizmetleriyle vefakar, emektar üretken güzel bir sanatçı güzel bir yürekle beraber olmak bana ayrı bir şevk ayrı bir güç kattı, motive etti. Yaralarımızı beraber sardık ve en önemlisi de gerek zulüm düzenlenince gerekse de muhalif görünen kimi kesimlerin bürokratik aygıtları yetmezlikleri tarafından ağır yaptırımlara, yasaklara maruz kalıyoruz. Hatta birçok ilerici kulvarda yer alma iddiasında olanlar, omurgalı duruşunu sürdüremeyenler gerektiği şekilde estetik üretemeyenler, üreten, direnenlere karşı hazımsız, çekemez olabiliyorlar!

Devlet aygıtının başka bir bürokratik baskıcı yöntemi muhalif cenahın birçok kesiminde, kurumlarında olabiliyor. İktidar her yerde iktidardır gerek devlet gerekse muhalif kurumlarda ve temsiliyetlerde… Bu her iki ağır engelleri aşmak, çok zor hatta zorun ötesinde büyük bedel gerektiriyor. Hatta yaşamsal hayatı önem arz eden çalışmalar… Yeri geldi yalnızlıklara gark olduk. Yaramızı beraber sardık! Beraber ürettik, beraber direndik. Salt yetmişlerin seksenlerin değil 2000’li yılların da mücadelesinde dik duruşun ağır bedellerini ödemek düştü hanemize. Ancak yüreğinin, onurlu sanatın güzelliğini koruyanlar için güzel bir duygu güzel bir onurdur…

Özgün sanatçı, şair, yazar Ozan Şiar’ın yüreğe dokunan, kuş misali uçan bir eseriyle renk katalım.

Üç farklı anlamda, uyak ayaklı, cinaslı (ve) mani ile renklenmiş üç boyutlu şiir türüne renkli örnek:

Sevda Zarfına Kuş Olsam

Gökte turnalar misali
Sevda zarfına KUŞ olsam
Mazlumlara Güneş eli
Zalime boran KIŞ olsam
Nakarat: Cana candaş, yar’ana YOLDAŞ olsam

Nerde garip görsem bağrım
Cız eder ah, dinmez ağrım
Yüzyıllara gider çağrım
Mem u Zin’de ATEŞ olsam
Mansur`da Yunus`a GÖNÜLDAŞ olsam

Hal bilmez vefasız kemlerden çektim
Dar günde imdada darına yettim
Zor günde zarına carına yettim
Avcılar ok attı can siper ettim
Zalime pehlivan, Aşka TUŞ olsam


Dadaloğlu otağında
Sarmaş oldum yatağında
Bugünler yol kavşağında
Yarınlara ışık Umut DÜŞ olsam
Cana candaş yar’ana YOLDAŞ olsam

Şiar Can aşk yele verin
Dosta gitsin serin serin
Hasret çeken sevenlerin
Gözünden akan YAŞ olsam
Üşüyen yüreklere GÜNEŞ olsam

Zalime boran KIŞ Olsam
Sevgi zarfına KUŞ Olsam

söz-müzik: Ozan ŞİAR

-Geçmişte özellikle 1970 sonrası hızlanan dış göçle birlikte Neşet Ertaş gibi halk müziği alanında eser veren pek çok sanatçı yurt dışına çıktı. Bu gurbetçi sanatçılar bazen sanatlarını sürdürdü bazen de büyük kentlerde çetrefil ilişkilerin içinde kaybolup gittiler. Yakından tanıklık ettiğiniz bu süreçlere ilişkin izlenimleriniz nelerdir? Yurt dışında bulunmak, orada sanatsal üretimini sürdürmek bir sanatçı için ne gibi zorluklar doğurur?

Göçmenlik olgusu her alanda zordur. Özelikle de sanat kültür edebiyat katarında.

Hele ki bir duruşu, dünyaya insana bakışı olanlar açısından daha da zor!

Ayağı toprağa basamamak. Gittikçe yabancılaşan, yozlaşmaya yüz tutan insan, toplum, ilişkiler, fütursuz çelişkiler.

Birçok sanatçı dostlarımızla olduğu gibi değerli Neşet Ertaş ile de güzel değerli anılarımız, aile ilişkilerimiz, sanat paylaşımlarımız oldu.

Sanatı salt eğlenceden ibaret görenler için fazla sorun olmuyor. Zira sanatını icra edebilecek sahneler, eğlence sektörlerine kolayca yer alabiliyorlar.

Ama bir duruşu, topluma bakış açısı olanlar için çok zor gerek gurbet gerekse içinde yaşadığı memleket.

Altın mücevher değerinde üretseniz bile hem düzen, devlet erki tarafından üvey evlat muamelesi görüyorsunuz hem de çeşitli sanat kurumları hatta kimi muhalif kesim tarafından.

Zira ortamın kolaycı, düşünme, aydınlatmadan ırak şıngır mıngır bazen de mistik inanç boyutlu sanat icra edenleri tercih ediliyor popülist veya genel geçer piyasa mantığıyla.

Pek çok kalıcı eserlere imza atmamıza, hatta uluslararası düzeyde üniversite akademik alanlarda, üniversitelerde revaçta olmamıza rağmen, özden sözden uzak çeşitli çevreler ve organizasyonlar tarafından görmezden gelinebiliyor.

Bir sanatçı yenilik yapmasa daha güzel eserler üretmese bile ısıtılıp yeniden gündeme getirilebiliyor. Düzene ezene çatmadığı sürece.

Ama zor koşullarda üreten, yaratan bedel ödeyenlere duvarlar örülüyor, setler çekiliyor maalesef.

Yapıtlarımızla başka sanatçılar maddi manevi sanatsal bir yerlere gelirken, gerçek üreten bizler görmezden, bilinmezden geliniyoruz. Hele ki dik duruşu, ağır bedeller ödemiş olanlarımız daha da engellerle karşılaşıyor.

Gurbet, sıla her bakımdan zordur, engebelidir yaşamı dünyayı aydınlatanlara.

Duygusal eserlerle veya birkaç hümanist sözcükle baştacı edilenler, hatta filozof denilenler olabiliyor ne yazık ki.

Oysa ki aynı sanat kesimine burun kıvırılıyor, görmezden geliniyor hatta yerden yere vuruluyordu sekter ideolojik dönemlerde. Her şeyin abartısını, aşırısını yapmağa yatkın toplumların ahvali. Engerekli yolları aşacağız, bugüne dek aştığımız gibi…

İktidar her yerde iktidardır, gerek devlet gerekse muhalif kurumlarda ve temsiliyetlerde… Bu her iki ağır engelleri aşmak, çok zor hatta zorun ötesinde büyük bedel gerektiriyor. Hatta yaşamsal hayatı önem arz eden çalışmalar… Yeri geldi yalnızlıklara gark olduk. Yaramızı beraber sardık! Beraber ürettik, beraber direndik. Salt yetmişlerin seksenlerin değil 2000‘li yılların da mücadelesinde dik duruşun ağır bedellerini ödemek düştü hanemize. Ancak yüreğinin, onurlu sanatın güzelliğini koruyanlar için güzel bir duygu güzel bir onurdur…

İçimizde İktidar Küllük Horozları

İçimizde iktidarlar
Kuzumuzu yiyor kurtlar
Zulmünüz zalimi katlar
Sizi küllük horozları

Miraslara oturdunuz
Ne var ne yok götürdünüz
Değerleri bitirdiniz
Sizi küllük horozları

Elinizde kaplar delik
Ayrımcılık bölgecilik
Böyle değil evrensellik
Sizi küllük horozları

Kim atarsa size yemi
Üür ötersiniz he mi?
Her gün su alıyor gemi
Sizi küllük horozları

Hurafeye tutsaksınız
Değişmeğe tuzaksınız
Sabaha çok uzaksınız
Sizi küllük horozları

Sevgi dinimiz dediniz
Kin tohumları ektiniz
İnançları rant ettiniz
Sizi küllük horozları

Ayrı yerde aynısınız
Kırık ayna camısınız
İnsanlığa kaygısınız
Sizi küllük horozları

Gece oldu gündüzleri
Kör oldu gönül gözleri
Sistemin arka yüzleri
Sizi küllük horozları

Şah Turna’yı kızdırdınız
Zalimler kadar üzdünüz
Yolu erkanı bozdunuz
Sizi küllük horozları

-Anadolu’da kökü derinlerde farklı kültürlerden beslenen bir aşıklık geleneği ve ritüeli var. Sizler de bu geleneğin sürdürücüsü sanatçılar olarak günümüzde üretim ilişkilerinin değişmesiyle unutulmaya yüz tutan aşık edebiyatının geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

Her ne kadar halk kültürüne, bu damarın yürütücüleri, gerçek üretenler görmezden gelinse de… Kalıcı yapıtlara imza atanlar kalıcıdırlar. Gün ışığı geçici gölgelense de akşamın sabahında yeniden doğar. Yeter ki üretimde, yapıtlarda ışık olsun. Yüreği ısıtsın. İnsanlığa doğsun, karanlıklara aydınlık olsun. Direnç umut çiçekleri açsın… Soğuyan yüreklere, karanlıklara karşın güneş ışısın gönüller…

Güneşle Vurun Beni

Umut naçar kalmasın
Bulut hudut olmasın
Hoyrat gülüm yolmasın
Sevdayla DERİN beni!

Göze perde germeyin
Sevgiye kin sermeyin
Karanlığa vermeyin
Güneşle vurun beni
Boş tabuta sarmayın
Yıldıza SARIN beni!

Coşkunun ünlediği
Yüreğin dinlediği
Ferhat’ın inlediği
Dağlara SORUN beni

Şiar Can esenlik saç
Tok gülmez, ağlarken aç
Olsun yarama ilaç
Sevdayla SARIN beni


Umutla YARIN beni
Güneşle VURUN Beni
Işısın sevdamız oy, yaşasın davamız loy
Şen olsun ovamız hoy, ışısın dünyamız oy!

-Yazdıklarınızda, söylediklerinizde hep barış içinde yaşayan eşit ve özgür bir dünyanın özlemini dile getiriyorsunuz. Bu dik duruşunuz nedeniyle geçmişte baskı, gözaltı-cezaevi gibi haksız uygulamalarla da karşılaştınız. Sizce toplumsal değişimde yani devrimci dönüşümü sağlayacak kültürün yaratılmasında sanatçının yeri neresidir? Sanatçı halktan yana üretimiyle ezilenlerin kurtuluş mücadelesine nasıl katkı sunabilir?

Tabi ki bir sanatçı aydın duruşuna, duyarlılığına inandım, inanmaya devam ediyoruz.  

Ne var ki kuru slogan ve temennilerle değil. Üreterek, azmederek; barış özgürlük kulvarında ezilenlerin mücadelesinde önemli etken. Hatta belirleyici olabiliyor, Bu minvalde bir aydın sanatçı duruşunun, ezilenlerin mücadelesinde güzel menzile ulaşmada etkin olacağına inanıyorum. Şair diyor diyor ya, ‘‘dayan yürek ile , diş ile, iş ile…‘‘

Ahmet Arif misali “hasretinden prangalar eskittim‘‘, İhsani’de “Deha deha. Mektup…‘‘ Şahturna “Güneşe yürüyeli‘‘ Ozan Şiar’ın “Güneşli vurun beni. Sevdamız güneştir ay selam durur…‘‘

Ve özgürlük, emek türkülerimden şakıdığım barış (adına) aktif mücadelemden dolayı tutsak edildiğim hapisler zincirimden özgürlüğüme kavuşmam için yurt içi ve uluslararası ‘‘Şahturna’ya Özgürlük‘‘ kampanyasına öncülük eden aydın yazar dostlarımdan Yaşar Kemal misali, İnce Memet vari….

Ezcümle, her zaman için sevgi, umut barış, özgürlük yürek taşıyan sanatçı, sözde değil özde aydınlatan aydın misyonunu beraberinde götürmek…

Barışa kanat açan bir türkümüzle umutlu, özgür, barışçıl bir yaşam ve dünya adına; karanlıkların inadına!

Sevgiyle, umutla kalın…!

ANALARA ÇAĞRIM VAR Barış Türküsü Ozan ŞAH TURNA

Tüm dünyada Analara çağrım var
Analar isterse savaşlar durur
Her gün yüreğimde sızı ağrım var
Babalar isterse savaşlar durur
Barış saatinin zilleri vurur

Ana`ların gözyaşları akmasın
Yavrum yavrum diye yola bakmasın
Kalem tutsun bele silah takmasın
Analar isterse savaşlar durur

Neşelensin köyler, kentler bucaklar
Rantçılar için sönmesin ocaklar
Şahturna sizi umutla kucaklar
Analar isterse savaşlar durur
Barış saatinin zilleri vurur!

söz: Ozan Şah Turna
düzenleme: Yönetmen Ozan Şiar 


N O T L A R

Parantez içine alınmış italik ifadeler, editörün notudur.

Cevaplar, Ozan Şahturna adına Ozan Şiar tarafından kaleme alınmıştır.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Sanatta Kapitalizmin Yeni Yanılsaması: Yapay Zeka" dosya başlıklı yeni sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar