“Non-Thorak-Özgürlük”*

Halk edebiyatı ürünleri, yazılı olmayan bir hafıza defteridir. Sürgünler, katliamlar, aşklar ve özlemler… Ait olduğu halkın gerçekliği ve hayalleri birlikte örülmüştür tüm bu anlatılarda. İşte bu hafızanın bir derleyicisi olan Caner Canerik ile Maya için bir söyleşi gerçekleştirdik…

-Sevgili Caner Canerik söyleşimize sizi tanıyarak başlayabiliriz. Film yönetmenliği yaptığınızı ve Dersim Masalları adlı bir çalışmanız olduğunu biliyoruz. Çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Bir dönem İstanbul’da televizyon kanallarında kameramanlık ve muhabirlik yaptıktan sonra, kişisel nedenlerle, kaybolmaya başlayan değerlerimiz için “bir şeyler” yapmaya karar verdim. İlk çalışmama 2004 yılında; Kürt, Kadın, Komünist ve Kızılbaş yani 4 K’yı da bünyesinde barındıran, sistemle barışma şansı olmayan bir insanın, halamın hikayesini kaydederek başladım. Belgesel niyetiyle yola çıkmış olsam da teknik imkân ve bütçe kısıtı bunu yapmama engel oldu. Film pahalı bir işti ama yazmak için -espriyle başlayan ama sonra ciddi ciddi slogan haline getirdiğim, “Non-thorak-özgürlük” (Ekmek-çökelek-özgürlük) felsefesiyle (!) hareket ederek yazmaya başladım. Ancak, İstanbul’da iki ay kadar süren denemeler sonuç vermedi, tek sayfa bile yazamadım. Bilgisayarı alıp Dersim’deki köyüme geldim. Yazmak için hemen her şey uygundu ve bir ay içerisinde 330 sayfa yazdım. “Gulazare” adıyla 2011 yılında yayınlandı.

Sonraki süreçlerde teknik imkân ve finansman buldukça belgesel, bulamayınca da ses kayıtları ya da yazıyla kayıt yöntemini seçtim. 2008 yılından itibaren de -14 yılın ardından- Dersim’e temelli döndüm. Kuşkusuz ki, bunda yazmak için ideal bir ortam olması kadar, 90’lı yıllarda kopartılan mekânsal bağı yeniden kurma ve bütünleşme hayali de vardı.

Alan geniş, kaydedilecek çok hikâye vardı. Maddi imkânlar sınırlı (aslında hiç yoktu) olduğu için ben de kendi köyümden hikayeler kaydetmeye başladım. Tanıdık olmanın kamerayı unutturmak gibi bir rolü oldu ve çalışmaların “başarılı” olmasına büyük katkı sağladı. Çekim tekniğinden, kamera kullanımına, kurgu programlarından afiş tasarımına kadar hemen her adımı tek başına atmak mecburiyetindeydim ve attım da. Bu zorunluluğun insanı geliştirdiğini de itiraf etmek gerek. Bu süreçte kuşkusuz ki arkadaşım Devrim Kılıç’ın kamera desteği ömrüm boyunca unutamayacağım bir kapı açtı bana. Bir kameraya sahip olmak kuşkusuz ki mucize gibiydi. Aile desteğiyle de bir bilgisayar alınca, belgesel yapmak için en önemli aşamaları geçmiş oldum. 2015 yılına kadar, dördü yaşadığım köyden olmak üzere toplam 12 belgesel film yaptım. Belgesel alanında “Was” ile Altın Portakal’da finale kalabildim, kurmacada ise “Vilika Kowu” ile Ankara UFF’de finale kaldık ama gösterimi engellenen bir belgesel ile dayanışma amaçlı olarak filmi geri çektik. Başka festivallere de yollamadım ve kurmaca alanında ilk ve son -amatör- filmim oldu. 2015 yılından itibaren de “Kamile Dersim” adlı projeyi geliştirdim ve yaşlılarımızdan Dersim kültürüne dair 15 başlık altında bilgi topladım. Bu başlıklardan bir tanesi de masallardı. Toplamda 150 civarında masal topladım ve bunlardan 101 tanesini iki cilt halinde “Dersim Masalları” adı ile yayınladım.

-Masalların toplumsal hafızanın korunmasında önemli bir işlevi olduğunu biliyoruz. Dersim özelinde de masalların bu işlevi yüklendiğini söyleyebilir miyiz?

Dersim gibi sıfır rakamının olmadığı, yazılı bir kültürü olmayan -neredeyse tek kitabın kutsal kitaplar olduğu ve sadece birkaç kişinin okuyabildiği- bir coğrafyada, kuşkusuz ki, sözlü anlatılar ve masalların toplumsal hafızanın oluşumundaki rolü inanılmaz derecede büyük. Masal çözümlemesi yapacak yetim yok, toplumsal yansımaları üzerine de derinlemesine sözüm olamaz ama şu kadarını söyleyebilirim ki Dersim masalları ve bir dönem sembolleşen “Dersim kadını” arasında bir bağlantı olduğuna inanıyorum. Anlatılardaki kadın profilleri çok güçlü ve yaşamın içinde de bunları görüyoruz.

Masallar; fantastik olaylar, ilgi çekici anlatım teknikleriyle çok küçük yaşlardan itibaren çocukların hafızalarında yer ediniyorlar. Masalları geçmişte yaşanmış olayların anlatımı olarak kabul edersek, bilimsel anlamda değil kuşkusuz ama- tarihin aktarımı rolünü üstlendiklerini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Masallar, kültürel kodların aktarımında bilinçli-bilinçsiz büyük bir işlev sahibidir.

-Dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan halkların masallarında benzer motiflere rastlamaktayız. Dersim masalları ile Dünya masalları arasında bu tür kesişmeler var mıdır?

Evet, elbette ki var. Kitabın “Dersim Masalları” adı ile yayınlanması, içindeki masalların bölgenin (ve dünyanın) diğer masallarından tamamen farklı, yüzde yüz özgün olduğu anlamına gelmiyor. Ki; bölge daha önceleri “çok renkli Kırmanç diyarı” olarak çevrilebilecek “Kırmanciya Beleke” olarak tanımlanmaktaydı. Yani, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı, bir dönemin popüler söylemiyle “mozaik” bir bölge. Dolayısıyla masallarında Türk, Ermeni, Kürt, Kırmanç, Çingene, Rum ve benzeri halkların masalları da mevcut. “Şu masal şu halkındır” diye keskin çizgilerle ayıramıyoruz ama, yüz masal içerisinden üç ya da dört masalın Ermeni masalı olduğunu anlatıcıları belirtti. Kırmanciki anlatılan bir masalda “Dünya Güzeli” ismiyle anıldığı için, o masal Türk masalı; Kürt aşıkların isimleriyle yer aldığı bazı masallar ise Kürt masalı sayılabilir. Bölgede, birkaç on kilometre arayla farklı halk ve kültürün varlığına rastlayabilmemiz, masalları da renklendiriyor. Bununla birlikte, bölge insanının Dersim dışında yaşayan -farklı inanca ve farklı kültürel zenginliğe sahip- insanlarla iletişim kurarak aldıkları bilgiyi bölgeye taşıdıkları da bir gerçektir.

Dersim’de anlatılan masallarda; Ezop, Grimm Kardeşler, Binbir Gece Masalları ya da eski dünyanın herhangi bir halkının masalları ile ortak noktalar ya da bölümlere rastlamak olası. Sözlü anlatı olduğu için hikâye genel olarak çok benzer olabiliyor ancak anlatım şekli bir o kadar farklı oluyor. Abartmak istemiyorum, ancak şunu da söylemek isterim ki benzerlik illaki “bizimkilerin” dışarı gidip “ötekilerden” alıp getirdiği anlamına da gelmemeli. Tam tersi bir süreç de işlemiş olabilir.

-Kitabınızda her bir masal “Masal Kardeşliği” ile açılıyor. Çalışmanızı oluştururken bu masal kardeşlerinize, bir başka deyişle masalların kaynağına ulaşmakta zorluk yaşadınız mı? Derleme çalışmalarına dair ilginç anılarınız var mı?

Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, “küreselleşmenin” tüm dünyayı olduğu gibi, bölgeyi de etkisi altına alması ve daha da önemlisi yaşanan yoğun göçün nesiller arası bağlantıyı koparması, masal kaynaklarını büyük oranda kurutmuş durumda. Bir zamanlar çok masal anlattığını söyleyen ama uzun yıllardır anlatmadığı için unutan çok insana rastladım. Bu insanlar istemedikleri için değil, kendilerini dinleyecek birilerini bulamadıkları için maalesef ki anlatamıyor ve unutuyorlar. Bu bağlamda kaynaklara ulaşmak, bir masalı tam ve -tabiri caizse- hakkıyla almak inanılmaz derecede zordu.

Derleme sürecinde karşılaştığım en ilginç bilgilerden bir tanesi, genellikle aşiret lideri ve savaşçı kimliğiyle tanınan Seyit Rıza’ya ilişkindi. Rıza evinde çocuk ve büyüklere masallar anlatıyordu ve bu masallar da dinleyiciler tarafından alınıp, farklı evlerde tekrar anlatılıyordu. Kuşkusuz ki masal formuna yakın ‘heqet’, ‘cengleme’ gibi anlatılar daha somut bir tarihi bilgi aktarıyor. Bilimsel yaklaşımlarla çözümlenmeleri, masal gibi daha muğlak, fantastik görünen ve önemsenmeyen anlatıların da ciddi bir bilgi kaynağı olduğunu bize gösterdi.

En ilginç anıyı da şöyle aktarabilirim sanırım. İkinci cilt için masal derlediğim sırada, en iyi aktarıcılardan bir tanesinin çevresinden, onun güncel bir sorununa dair bilgi aldım. Mesele, arazi anlaşmazlığıydı. Birkaç gün sonra kayıt almak için gittiğimde, arazi anlaşmazlığını içeren masal anlattı. Sonraki süreçte, yalnızlık, vefasızlık, çocukların/akrabaların hayırsızlığı gibi konular içeriyordu. Farklı masallardan kısa alıntılarla süslüyor olsa da anlattığı kendi masalıydı. Bu, istisna olsa da bir masalın ortaya çıkışına tanık olmaktı.

Bahsettiğim masallar ve kaynak kişinin anlatıları ayrı bir kitapta ve durumu açıklayacak bir metinle beraber yayınlanacak.

-Kitabınızı yayınlama süreci ve sonrasında aldığınız tepkiler nasıldı? Dersim kültürü ve coğrafyası ile ilgili yapmayı planladığınız başka çalışmalarınız var mı?

Aldığım olumsuz tepkilerin büyük bir kısmı genellikle kitap diline ilişkindi. İnsanlara derlenen masalların herhangi bir dile çevrilebileceği ve hatta çevrilmesi gerektiğini anlatabilmek oldukça zor oldu. Bunu da şu şekilde açıklamak isterim. Kamile Dersim Projesinde söyleşilerin tamamına yakını Kırmanciki olarak yapıldı. İlk sene içerisinde sponsor desteği bulamayınca projeye ara verip derlenen masalları yayınlayarak finansman sağlamaya ve projeye devam etmeye karar verdim. Bu nedenle kitap Türkçe çıkartıldı ve ilk cilt yaklaşık 150 insan ile daha söyleşi yapılması için gereken finansmanı sağladı.

Tüm kayıtların özgün anlatım dilinde alınması önemliydi ve bugün o anlatıcıların önemli bir bölümü artık aramızda yok maalesef. Yani kitap Türkçe yayınlanmayıp, Kırmanciki olarak yayınlanmış olsaydı o insanlardan başka masallar, tanıklık ya da hikayeler alamayacaktım. Bu bahsettiğim geri dönüşlerin küçük bir bölümü. Önemli oranda pozitif geri dönüşler oldu ve benzer çalışmalara yoğunlaşan arkadaşlar oldu. Bu yaptığım işin karşılık bulduğunun -bence- en büyük göstergesiydi.

Dersim Masalları kitabı Almanca’ya çevrildi. Yayıneviyle yaptığımız sözleşmeye göre Eylül ayı içerisinde Almanya’da yayınlanması gerekiyor. Türkiye’de ise Kırmanciki yani ana dildeki yazımı kısmen tamamlandı. Kasım ayı civarında yayınlamayı planlıyorum. Yalnız okur bulmak zor. Sosyal medya üzerinden duyurduğum ön sipariş için 4-5 kişiden talep geldi. Bir dil, bir kültür ölüyor ve biz sadece onu kaydedip bir kenara koyuyoruz. Benim yaptığım ve yapacaklarım da bu; kayıt alıp bir kenara saklamak… Kim bilir, belki bir gün biri çıkar ve öğrenmek, konuşmak ve yaşamak ister…

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Sanatta Kapitalizmin Yeni Yanılsaması: Yapay Zeka" dosya başlıklı yeni sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar