2 Temmuz’un ardından kalan küllerin diliyle…

Bazen bir şehrin adını anarken bile insanın içi yanar.
Sivas…
Bir otelin kapısı aralandığında, içeri girenlerin ayak seslerini değil; çıkamayanların çığlıklarını duyarsınız.

2 Temmuz 1993 — tarih dediğimiz o rakamlar dizisinin soğuk yüzüne kazınmış, aslında içimizi yakan bir gündür.
O gün, insan aklının, düşüncenin, söze ve sanata duyulan tahammülsüzlüğün karşısında yakıldığı gündü.

33 can…
Ama sadece “can” deyip geçemeyiz.
Onlar bu ülkenin aydınlarıydı.
Ozanlarıydı.
Semah dönen genç kızlarıydı.
Kitapla, sözle, sazla, semahla yoğrulmuş insanlardı.
Her biri ayrı bir değer, ayrı bir ışık, ayrı bir dirençti.

Yalnızca farklı düşündükleri, farklı inandıkları, farklı yaşadıkları için…
Yakıldılar.

Ve o gün onları yakanlar, ellerinde benzin bidonları, dillerinde tekbir sesleriyle yürüdüler.
“Allahu Ekber” diyerek insan yakan bir zihniyetin karşısındayız.
Bu, herhangi bir inancın değil; inancın, düşüncenin, farklı olanın varlığına tahammül edemeyen yobazlığın eseriydi.

Sivas’ta yaşananlar bir mezhebe karşı değil yalnızca; çok sesliliğe, çok renkliliğe, çok inançlığa karşı işlenmiş bir suçtu.
Ve o karanlık ne yazık ki sadece 1993’te kalmadı.
Bugün hâlâ Orta Doğu’nun pek çok yerinde,
başta Alevi toplulukları olmak üzere,
kadınlara, sanatçılara, düşünenlere yönelik benzer nefret suçları sürüyor.
Aynı zihniyet, farklı adlarla, farklı yüzlerle yaşamaya devam ediyor.

Ama biz biliyoruz:
Gerçek iman, başkasını yakarak değil; yaşatarak büyür.
Gerçek insanlık, susarak değil; direnerek, hatırlayarak, yüzleşerek var olur.

O yüzden diyoruz ki:
Aklın susturulduğu yerde, sessizlik de suçtur.

Çünkü susanlar, göz yumanlar, unutanlar…
O ateşi taşıyan eller kadar sorumludur.
Ve bizler artık sadece anmak için değil,
anlamaktan doğan bir sorumlulukla konuşmalıyız.

Madımak Oteli bir bina değil artık
O, insanlığın utancının mekânıdır.
Yandıkça büyüyen bir hafıza gibi
her yıl bu zaman yeniden parlar içimizde.

Unutulursa tekrar eder.
Sustum denirse yine olur.
Ama karanlığa karşı ses olmak,
sözün ve insanlığın sorumluluğudur.

Semahı yarım kalan genç kızların,
şiiri yarım kalan ozanların,
sözü boğulmaya çalışılan yazarların
hatırası, bu topraklarda hâlâ yaşamaya devam ediyor.

Çünkü bazı yangınlar küle değil, vicdana dönüşür.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin 2025 Yaz sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar