Toplumumuzda sıradan insanların gündelik konuşma içinde kullandıkları sözcük sayısı yüz elli; bunun yetmiş beşi belden aşağı sövgü sözcüklerinden oluşurken diğer yetmiş beşi temel ihtiyaçları dile getiren yeme, içme, cinsellik gibi sözcüklerden oluşuyor. Sonra da, vay efendim toplum şiir sevmiyor, kitap okumuyor, yazmaktan korkuyor, kalemi ve kâğıdı öcü gibi görüyor!
Toplumumuz niçin küfürbaz? Çünkü sözcük dağarcığı yüz elli kelime olunca, öfkelendiği zaman, derdini anlatamadığı için meramını küfürle anlatıyor. Aydınımızın sözcük sayısı daha fazla olmasına rağmen; onlar da bazen alışkanlık gereği, kestirmeden cümleyi sövgüye bağlıyorlar. Bu ne peki? Ağzımızı doldura doldura küfretmeyi niçin bu kadar seviyoruz?
Türkiye’de on milyondan fazla insanın internet ve sosyal medya üzerinden şiir yazdığı; basılı yayında ise ayda ortalama üç bin şiir yayımlandığı tespit edilmiş. (2017 Kültür Bakanlığı verileri) Şu anda Türkiye’de irili ufaklı altı bin şair var, ‘bandrollü’; ancak şiir kitapları sadece beş yüz adet ortalamayla basılıyor. Demek ki şairler bile şiir okumuyor. Altı bin şair bile şiir okumuyorsa tamirci çırağı Mehmet ile pedikürcü Aysel mi okuyacak bunca şairi?
16. yüzyılda Shakespeare’in altmış bin, Fuzuli’nin ise kırk bin sözcükle yapıtlarını yazdığına bakılırsa, büyük şairlerin büyüklüğü daha iyi anlaşılır. Günümüzde, adı “büyük” olan şair ve yazarlara bakın, acaba toplam kaç sözcükle şiir yazıyorlar.
Kitapçılar artık şiir kitabı satmıyor. Şairlerin yüzde doksanı aslında “nesirci” ama nesir türünde yazmıyorlar. Çünkü zahmetli bir iş; zaman ve emek gerekiyor. Ne lüzum var, peçete kâğıdına birkaç sözcük çiziktirmek varken.
1970 sonrasında; Nazım’ın, Enver Gökçe’nin ve Ahmed Arif’in toplumcu jargonuna, biraz Cemal Süreya, biraz Turgut Uyar, çokça da Edip Cansever karıştır; al sana 70 sonrası Türk Şiiri; hepsi aynı kalemden çıkmış gibi. Sözcükleri etkili kullanma becerisi yok, şiirde felsefi argümanlar yok; Attila İlhan’da, A. Arif’de, E. Gökçe’de ve Nazım Hikmet’te gördüğümüz, çarpınca insanı deviren dizelerden bir teki bile yok.
Ey Günümüzün altı bin Türk Şairi; sen Boudelaire’i, Puşkin’i, Şirazlı Hafız’ı, Rimbault’u, Galaktion Tabidze’yi, Yessenin’i, Edgar Allan Poo’yu, Fuzuli’yi hiç okudun mu?
Yalçın DUMAN
Yalçın Duman’ın şu saptamasını hiç tutmadım:
“Demek ki şairler bile şiir okumuyor. Altı bin şair bile şiir okumuyorsa tamirci çırağı Mehmet ile pedikürcü Aysel mi okuyacak bunca şairi?
Yalçın Duman’ın niyetinin tamirci çırağı ve pedikürcü kişileri aşağılamak olduğunu sanmıyorum. Duman, yazısının içeriğiyle böyle bir şeyi kesinkes hedeflememiştir sanırım. Ne var ki, söyleyiş biçiminde böyle bir hava sezdim ben. “Şair bile…” dedikten sonra, iki kol emekçisini sıralamasındaki üstenci tavır hemen dikkat çekiyor. Sanki, kafa emekçisi olarak şair kişi, kol emekçilerinden daha üstün bir konumdaymış gibi. Ne yâni, kimi şairler bile şiir okumuyor diye, emekçilerin de şiir okumadığını otomatikman çıkarsayabilir miyiz? Şiir okumayan şairler de, şiir okuyan işçiler-köylüler de görmüşlüğüme dayanarak söylüyorum bunları. Yazıdaki hiyerarşik piramit, göze çarpmayacak gibi değil: Üstte şair, altta ise emekçiler…
Temizpak bir Türkçe’si var, Yalçın Duman’ın. Böyle bir yazarın, emeğiyle yaşayan insanları küçümseyeceğine ihtimal vermem. Duman’ın dalgınlığına gelmiş, dili sürçmüştür diye düşünüyorum.
MayaKültür, düzeyli bir edebiyat düzlemi. Oraya yazarken, biraz daha dikkat lütfen!