Devrimci Romantizmden Mistik Söyleme Derviş Şairler

Derviş şair, çizdiği yolda her kesime eşit mesafede durduğu safsatasıyla asıl ekmeğini yiyeceği mahallede devrimciliği folklorik bir unsur olarak sürdürmeye devam eder. Onlara göre şiir tanrısal bir iştir, kutsallık mertebesindeki bilinmeyene yapılan yolculuk olması sebebiyle mistik bir ürpertiyle biter.

Derviş şair, zamanın ruhunu en iyi anlayan ve sisli vadilerin uğultusunda şartlara göre konumlanabilen kişidir. Maymuncuk gibidir; giremeyeceği delik, açamayacağı kapı yoktur. Eğilir, bükülür, erkini kuruncaya kadar seyyah selamıyla ortalıkta dolanır. Onlara göre bütün seçenekler hedefe ulaşmak için denenmeli, başarıya giden her yol mubah sayılmalıdır.

Derviş şair, çizdiği yolda her kesime eşit mesafede durduğu safsatasıyla asıl ekmeğini yiyeceği mahallede devrimciliği folklorik bir unsur olarak sürdürmeye devam eder. Onlara göre şiir tanrısal bir iştir, kutsallık mertebesindeki bilinmeyene yapılan yolculuk olması sebebiyle mistik bir ürpertiyle biter.

Başı sonu olmayan bu yolculuğun felsefi incelikleriyle okura sunulması, cilalanması, pazarlanması da önemlidir. O yüzden bir pazarlama biçimi olarak tanrısallığın ve bilinmezliğin ortama üfürülmesi oldukça önem arz etmektedir. Edebiyat ortamlarında, söyleşilerde boşluğa bakılarak sayıklanan cilalı sözler, genel geçer saptamalar pazarlama için biçilmiş kaftandır.

“Edebiyat, tanrıyı insanlar arasına indirme girişimidir. Yoksa yazamazdı insan. Özgür olamazdı çünkü.” (1)

Tanrının insanlar arasına indirilmesi insanın özgürleştirilmesine dayanak yapılmış. Göklerdeki hakimiyet yeryüzü özgürleşmesinin, boşlukta yazmanın itici gücü olarak kabul edilmiş. Bu kabulleniş ki derviş şairlere sirayet eden aynılığın her olguya uygulanabilirliğin kahreden reçetesidir.

“Şiir bize Tanrıdan geliyor. İnsanın yaradılışıyla beraber bize şiir de veriliyor aslında. İnsanın şiiri insanla beraber geliyor. Dünya macerasında bize bir yolluk olarak sunuluyor. Tanrı diyor ki; ey kulum bu benim sana armağanımdır, sen bunu dünyada kullan. (2)

Yukarıda yaptığım iki alıntı da aynı metafizik yaklaşımdan kaynaklanan iş bilir şairlerimizin dudaklarından dökülüyor. Şükrü Erbaş’tan sonra Haydar Ergülen hızını alamamış olacak anlaşılamayacağı kaygısıyla söylemini başka bir söyleşisinde daha da görünür kılmak istiyor.

Bir röportajda kendisine yöneltilen: “Metafizik, mistik veçhesi güçlü bir şairsiniz. Tasavvuf Haydar Ergülen şiiri için ne anlama geliyor?” sorusunu şöyle cevaplamış.

“Şiirin şaire de okura da metafizik ürpertiler duyurduğunu ve duyurması gerektiğini düşünürüm, duyarım. Şairin dünya görüşünden ve inancından bağımsız olarak, şiirin metafizik bir tarafı vardır ve bu şaire rağmen şiirde var olur.” (3)

Şaire rağmen şiirde var olan metafizik ürperti şiiri üreten özneden bağımsız. Yani kulağına fısıldanan karanlığın içinden seslenen bir emir gibi telakki ediyor kutsadığı gölgeyi. Bununla da kalmıyor mistisizmin çileli yollarında kendine seslenen ilahi ışığı yanına çağırıyor. 

Tanrıyı yeryüzüne indirme eşit güçler arasında olamayacağına göre şair bu işi ödünçleme tanrısal yetileri kuşanmasıyla ancak gerçekleştirebilir. Kendini tanrı üstüne koyan anlayışın özgürleşme edimi kutsallığın yeniden kutsanması pratiğine dönüşüyor. Daha da ötesi şair; “Ego sum qui sum” diyerek kendine  varlıkların üstündeki varlık konumuna yerleştirmiş. Tanrıyla beraber yeryüzüne indirdiği ve ondan çaldığı sahte krallıkta iktidarını kaybetmemek için her telde oynamaya, her şeyi yapmaya hazır.

Hüznü, melankoliyi seven derviş şair, fırsat buldukça kapanmayan yaralarına küllenmeyen acılarına yeniden can verir. Yaşadığını varsaydığı acılar, ihanetler gerçek mi yoksa kendisinin mi uydurduğu bile artık bilinmemektedir.

Şair, acının yaratıcı hafızasına inandığı için arabeskin olanaklarından da yararlanma yoluna gider. Diline doladığı acılar süreklilik kazanmış hüzün hali, yeniden öznenin tarihine dönerek onu edilgen hale getirir. Acıyı, o müthiş yalnızlığı tanımlamak yine derviş şaire düşer.

“Başta şairin kendisi olmak üzere, insanı bilinenin hapishanesinden kurtarma, onu geleceğin gizine ve özgürlüğüne kavuşturma serüvenidir.” (4)

“Sözlerim insandan acıydı. Acı inceldi, güzelleşti. (…) Dünyaya inandım. (…) Yalnızlık oldu.” (5)

Hal böyle olunca dönemin ruhuna uygun okur kitlesi de piyasacı, derviş şairin etrafını kuşatıyor, imza günlerinde önünde uzun kuyruklar oluşturuyor. Kendi beklentilerine göre yeni buluşulan okuyucu da şaire  poetik bir yol çizmeye devam ediyor. Kendisiyle yol yürüyecekse varsa keskin köşeli yanlarını törpülemesini özellikle ondan istirham ediyor hatta saygılı bir şekilde emrediyor.

“Son yıllarda muhafazakâr diyebileceğimiz bir kitlem oluştu. Çok saygılı bir güzellik yaşıyoruz, örnek olması gereken büyülü bir ilişki bu”(6)

Aralarında çok saygın bir ilişki kurduğunu düşündüğü yeni kitlenin beslenebileceği acılardan beslenen arabesk tınıların merkezi haline gelen metinler, ses tekrarlarıyla mensur şiir kıvamında mistik kulvarda okuyucuyla buluşuyor.

Derviş şairler dayanışması kıyasıya rekabete rağmen her zaman mümkündür. Birbirlerine tuhaf çelmeler atabilirler fakat tekkelerine saldırı sezdiklerinde kol kola girmekte de mahirdirler. Dışta birlik içte hinlik kuralı her zaman geçerlidir.

“Çok tartışıldı ya, bizim muhafazakâr okurumuz çok fazladır. Kırmızı Kedi’nin imzalarını Şükrü ile beraber yaparız. Antep’te, Adana’da… Hacivat ve Karagöz gibiyiz. İmza başlayınca ‘sizinkiler geldi’ derler. Bizimkiler dedikleri başörtülüler falan.” (6)

Şiirimizin hayal perdesinde dostuyla Hacivat ve Karagöz rolüne soyunan Haydar Ergülen her anlayışa göz kırparken başka mahallede de devrimci romantizme yaslanıp çok iyi bildiği dervişliğe devam ediyor.

“Sonuç olarak onlar benim Alevi, sosyalist diye biliyorlar. Şükrü’yü de biliyorlar. O yüzden de kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden hareket ediyoruz. Tabii ki laikim, tabii ki sosyalistim ve tabii ki Hazirancıyım. Ama ben onları itemem.(7)

Yıllardır devrimci örgütlerin özellikle Eğitim-Sen vb. sendikaların etkinliklerinde boy gösteren bu Hacivat’la Karagöz ne yazık ki popüler kültürün yarattığı yanılsamada varlığını sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor.

“Devrimci Gerçekçi Şiir”, toplumsal dinamizmle birlikte asıl kitlesiyle buluştuğunda yanılsamalardan beslenen popüler kültürün yarattığı mistik metafizik şiir algısını yerle bir edecektir.


KAYNAKÇA

(1)/(2) https://oggito.com/icerikler/edebiyat-ve/66995

(3) https://tdk.gov.tr/wp-content/uploads/2014/01/20140121.pdf

(4)/(5) https://zamansizdergi.com/usta-sairlerden-siir-uzerine-gorusler-sukru-erbas/

(6) https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/tuba-kalcik/2019/01/21/sol-goruslu-bir-sairim-muhafazakar-bir-kitlem-de-olustu

(7) https://t24.com.tr/haber/haydar-ergulen-keske-imam-hatiplere-bizi-daha-cok-cagirsalar,807662

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Cinsellik, Aşk ve Sanat" dosya konulu dokuzuncu sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar