Güncelimizde şiiri (sanatı) yaşamdan kopuk bir anlamsızlığa indirgemek isteyen var. Her sanat dalının bilgi gibi bir ölçütü vardır. Sanat insanın bilinçli etkinliğinin diyalektik ilişki içinde dışa yansımasıdır. Burjuva edebiyat eleştirmenleri şiiri çok sesli, çok renkli, protest şiir, romantik şiir, kara şiir, ilginç şiir, özgün şiir , dil ustası şiir, Afrodit şiir, sofistik şiir… Bu sanatı hiçleşmek yok etmek kalbini söküp almaktır.
Kent ve doğanın metalaştırılmasına karşı direniş ve sanatla, vahşileşen kapitalistlere karşı ne kadar başarı elde ettiğini anımsadığım örneklerle hafızamızı tazeleyelim. Din taciri iktidar eliyle Türkiye, kapitalistlerin doğa katliamlarının cenneti haline getirildi. Emperyalist ülkeler Türkiye’yi yağmalamak için kullanımı elverişli projelerini pratiğe dönüştürecek uzun adamı seçtiler. 21 yıllık iktidarının başındaki uzun adam emperyalist ülkeleri hayal kırıklığına uğratmadı, aksine bu ülkelerin beklentilerinin üzerinde daha cömert olduğunu gösterdi.
İktidarında yetkili kişilerce sit alanlarına inşaat, işletme ruhsatları verildi. Altın madenleri için (altın ayrıştırmasında siyanür kullanımı da cabası) 90 bin hektarlık orman alanı katledildi. İktidarın kendisine alan açtığı Cengiz Holding Cerattepe’de altın madeni için 10 binlerce çamı, köknarı, meşe ağacını katletti. Uzun adamın iktidarı, madene ve orman katliamına direnen Artvin halkını devlet gücüyle linç etti; Bergama altın madeni arama katliamına karşı mücadele eden Bergama halkını ve “Bergamalı Asteriks” Oktay Konyar’ı terörist ilan etti.
İktidarca insan sağlığının şifası olan zeytin ağaçları haram sayıldı ve 10 binlerce zeytin ağacı katledildi. Artvin’de Çoruh Nehri’ni kelepçeleyip Yusufeli’ndeki 200-250 yıllık zeytin ağaçları yok edildi. Kaz Dağları’nda 10 binlerce ağaç, çoğu zeytin ağacı olmak üzere, katledildi. HES projeleriyle doğa katliamlarına ve çevre kirliliğine devlet eliyle izin verildi. Ege, Marmara ve Karadeniz (Sürmeli) bölgelerinde bulunan ve özellikle denize kıyısı olan ormanları kundaklamak uzun adamın iktidarınca serbest.
Nükleer santrallere izin veren ve dere yataklarına ruhsat verip kentler kurmak da uzun adamın iktidarınca serbest. Rize’yi ve birçok Karadeniz ilini, ilçesini sel basması, Karadeniz yaylarına “Yeşil Yol” yapan iktidarca “doğa afeti” ve “kader”.
Beyaz kumu iş makinelerince çalınan Salda Gölü, sular altında bırakılan dünya mirası Hasankeyf… Saymakla bitmez tükenmez doğa katliamları.
Aynı zamanda tarımı, hayvancılığı bitirdiler. Yollar, köprüler, hastaneler, havalimanları, fabrikalar satıldı uzun adamın iktidarınca. “Yerli ve milli” ne varsa katlettiler, talan ettiler. Kısadan hisse; AKP iktidarı TC’ne ve doğaya kefen biçti.
Hep birlikte beyin jimnastiği yapalım. “Tek varidatım parmağımdaki yüzüğüm.” diyerek siyasete girmişti uzun adam. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu. 1997 İstanbul’daki sel felaketi sonrası 32. Gün programına katıldığı zamanı anımsayanlar var mı? Dönemin Eyüp Belediye Başkanı Ahmet Genç’in pişkinliği dudak uçuklatmıştı. Aslında Türkiye 1990’larda kapitalistlere armağan edilmenin kurdelesini kesmişti. O zaman dere yatağına ev yapılmasının sorumlusu olarak 30 yıl önceki iktidarı işaret etmişti uzun adam. O geceki yayını ve Erdoğan’ın dönemin Çevre Bakanı İmran Aykut’u tehdit eden dilini unutmadım.
RTE İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde şöyle demişti. “Kaçak yapılara ruhsat verip bağış alıyoruz.” Gülerek verdiği o günkü poz meğer bugünkü Türkiye’nin mezarlık yapılacağının pozuymuş.
Sanatın gücünü dilini sanatçılardan önce sezen RTE ilk adımını Sarıkamış’ta Mehmet Aksoy’un yaptığı İnsanlık Anıtı heykeline “ucube” diyerek yıktırmıştı. Tarihi anıtı yıktırmak geçmişin izlerini yok etmek, silmekti. 15-22 Aralık 1914 I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda sayısını kimi tarihçilerin 100 bin kimisinin ise 60 bin olarak belirttiği asker, Ruslara karşı verilen savaşta Kars’ın Sarıkamış yakınlarındaki Allahuekber dağlarında donarak şehit düşmüş. Bu anıt elbette RTE ve düşündeki zihniyeti rahatsız eder. Bu katliam gibi trajik olay Osmanlı İmparatorluğu’na aittir. Bu trajik durumdan ders alınması gerekirken İnsanlık Anıtı’nı yıkarak Osmanlı’nın o katliam gibi tarihi unutturulamaz.
Sanatçılar kent ve doğanın metalaştırılmasına karşı sanatlarıyla direniş gösterdiler. Ses sanatçıları müzikleriyle, ressamlar, resimleriyle heykel tıraşlar heykelleriyle, tiyatrocular oyunlarıyla, gazeteciler makaleleriyle yazarlar romanlarıyla, öyküleriyle, şiirleriyle kent ve doğanın yağmalanmasına metalaştırılmasına katliamlarına karşı direndiler. ODTÜ Ormanı için, İstanbul Kuzey Ormanları için direndiler. Yüzlerce akademisyenin görevlerine son verildi. Mimarlar odası mühendisleri iş cinayeti kazalarını savunan halkın avukatları tutuklandı. Uzun adamın iktidarınca satın alınan 200 televizyon kanalıyla yüzlerce basın yayınıyla, kolluk kuvvetleriyle, trol ordusuyla, demagoglarıyla, cemaatleriyle, tarikatlarıyla, Diyanetle, mafyalarıyla ve torba yasalarla delik deşik edilen anayasayla Türkiye’nin üzerine atom bombası gibi çöken iktidara karşı sanatlarıyla direnen azınlık. Gerçekleri çarpıtan bunca ekole karşı halkın uyanık olmasını nasıl beklenir ki? Cılız da olsa sanatla bu katliamlara karşı bir direniş veriliyor. Karanlığın en yoğun olduğu an aydınlığa en yakın andır.
Rantın, doğanın gürbüz vurguncusu iktidar insanlığın, doğanın yıkımına karşı kenetlenmişler. 6 Şubat 2023’te 11 ilimizi yerle bir eden depremin enkazı kaldırılmamışken sağlıklı yaşam koşulları sağlanmamışken seçim yapıldı. Bu seçimlerde canlarını, evlatlarını, anne babalarını, eşlerini kardeşlerini…, evlerini yurtlarını, geçmişlerini kaybetmiş derin acılı depremzede illerinin halkına sosyal medyadan yüklenenler oldu. AKP ‘ye en çok oy o illerinden çıkmış. Minareyi çalan kılıfını hazırlar. AKP’de oylarını hazırlamıştı derin acılı 11 ilimizin halkı üzerinden. Rant uğruna plansız projesiz demiri çimentosu çalınmış …, denetim yapılmadan bakkaldan peynir alır gibi para karşılığında ruhsat verilmiş. Depremler doğanın kendini yenilemesi yaşam damarının atmasıdır. Deprem değil rant getirimli binalar öldürür insanı. 50 bin olarak ilan ettiler depremde binalar altında kalarak giden canları. İş makileriyle parçalayarak topladıkları canları depremde ölenlerden saymadılar. Bu katliamı da oy rantına dönüştürdüler. Suriye, Afganistan mültecileri ve 250 dolara Arap ülkeleri halkına vatandaşlık veren iktidar bu illerin oy veren halkı yaptılar. İktidarın depremde yaptığı zulmü, rezaleti vurgunu 93 ülkeden gelen arama kurtarma ekipleri bizzat gördüler. Tüm dünyaya rezil oldu bu iktidar. Ülkem halkı kaybettiğimiz canların dilsiz derin acılarıyla, acılarımızla insanlıklarından, insanlığımızdan utanırken. Devletle siyasi parti iktidarını birbirinden ayırt edemeyenler iktidarın hatalarını eleştirenleri, gösterenleri devlete karşı gelen, suç işleyen olarak yaftalıyor. 21 yıldır iktidar olan AKP her seçimde yeni seçilmekmiş gibi süre istedi. Anayasayı, halkı, doğayı paramparça etti. Sanatla kent ve doğanın metalaştırılmasına, halkın ötekileştirilmesine karşı direnenleri terörist devlet düşmanı ilan ettiler. Ülkesine, kentine, doğasına halkına sanatıyla mücadelesiyle sahip çıkmak devlete karşı çıkmaksa; devlete karşıyım, teröristlikse teröristim.
Marx: “İnsan düşüncesinin nesnel bir gerçeğe varıp varmayacağı meselesi, nazari bir mesele değil fakat eyleme dayanan bir meseledir. Eylem içindedir ki insan, düşüncesinin doğruluğunu, yani gerçekliğini ve kuvvetini, gerçekliğini ispat etmelidir. Eylemden kopuk düşüncenin gerçekliği veya gerçek-dışılığı üzerindeki tartışmanın tek yeri medresedir.”
Güncelimizde şiiri (sanatı) yaşamdan kopuk bir anlamsızlığa indirgemek isteyen var. Her sanat dalının bilgi gibi bir ölçütü vardır. Sanat insanın bilinçli etkinliğinin diyalektik ilişki içinde dışa yansımasıdır. Burjuva edebiyat eleştirmenleri şiiri çok sesli, çok renkli, protest şiir, romantik şiir, kara şiir, ilginç şiir, özgün şiir , dil ustası şiir, Afrodit şiir, sofistik şiir… Bu sanatı hiçleşmek yok etmek kalbini söküp almaktır. Şair içinde çokça ıvır zıvır benzetmeler var. Çok ödüllü şair, gelecek vaat eden şair, dikkat çeken şair, parlak şair… Ne diyelim bu burjuva eleştirmenleri ve şairlerine. “Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmaz.” Doğanın diyalektik kokusunu alamazlar ki diyalektik dokuyu anlasınlar. Benim ne çok sesli şiirim var ne de çok ödüllü şairim. Hiçbir yarışmaya katılmadım, katılmam. Her eserin biricik olduğunu içselleştirenim ve biriciklerin yarıştırılmayacağına inanlardanım.