Coğrafya Kardeşliğinden Bir Tahir Abacı Yazısı

Evden eve, kasabadan köye yayılan kitap okuma sevdası… Tahta bavullarda, meyve sandıklarında, odaların duvar diplerinde, yatak başlarında biriktirilen, üç kez, beş kez okunmuş olan kitaplar. Şiirler. Şiir ezberleri. Kulaktan kulağa, dilden dile yayılan “korkunç ve mübarek” dizeler.

“Hiç kopmadık bela tarihinden…”

Ah o şehirler! O kasabalar! O köyler! Ah onların yaslandığı o yüce dağlar! O, nice uygarlılar, topluluklar gibi şehirlerin köylerin içinden geçip tarlaları, bahçeleri, bağları besleyen çağıl çağıl sular, gözeler, pınarlar, kadim nehirler!

O asmalar, o dutlar, dalbastı kirazlar, zerdaliler, bademler!

O garlar, istasyonlar, kara trenler!

O yaşantılar o geceler!

O gazeller o mayalar o hoyratlar! O hafızlar! O müezzinler!

O mahalle fırınları!

O geniş aileler, dedeler, neneler!

“Aşina bir hayatın sıcaklığı.”

Bir de konuşulmayan o yangın yerleri, harabeler, divaneler.

Evden eve, kasabadan köye yayılan kitap okuma sevdası… Tahta bavullarda, meyve sandıklarında, odaların duvar diplerinde, yatak başlarında biriktirilen, üç kez, beş kez okunmuş olan kitaplar. Şiirler. Şiir ezberleri. Kulaktan kulağa, dilden dile yayılan, “korkunç ve mübarek” dizeler.

Bu coğrafyalar! Ah bu coğrafyalar!

Ve bunca güzellik arasında bel büken olanaksızlıklar.

Yağmurlu havalarda “ayaklarının altında çamur topları büyüterek” yürünen mekânlar ve zamanlar.

Değişen dünyada insanları kırdan büyük şehirlere doğru iten iş imkânları, okul imkânları, hastane imkânları, fakülteler…

O İstanbullar! O Ankaralar!

Yokluklar, yoksulluklara karşı umut. İmkânsızlıklara karşı rüya… Dar hayatlara karşı geniş hayaller… Bir de gençlik! Ah o gençlik!

O gençler!

O hülyalar!

O hevesler!

Ah o hevesler!

Kızların evlerinin oğlanların bir çay parasında oturabildiği kahvelerin camlarından, uzaklara dalıp büyük şehirlerin geniş olanaklarının rüyasına daldıkları zamanlar. Kiminin rüyası okuyup öğretmen olmak kimininki futbol kimininki aşk, evlilik, masa başı iş, kaloriferli ev, kimininki karın tokluğu.

Bazısında da sadece aşka özlem, şiire heves… Canı gönülden heves…

Tahir Abacı, “O Sevdalar Ezeldendi” kitabında böyle bir genci anlatıyor. Kerem; üniversite okuma imkânı olan arkadaşlarına göre, bir gençlik ilgisinin -adı İpek- abartılı bir tutkuya dönüştürmüş bir adam. Bir de yazmaya, şiire hevesli… Bir şiiri bestelenmiş… Baba evinden kalan payının çoğunu İstanbul’da baskısı kötü bir kitap için bir matbaacıya kaptırmış. Üst sınıftan olan İpek’i unutmamış. Ankara’dan bir şairinin ahbaplığında, onun yeğeni ile evlenmiş, Maliye’de işe girmiş, çocukları olmuş. Bu on beş yılda birkaç kitap daha yayımlamış, her yayımladığından İpek’e de yollamış. Geçen yıllar içinde başka şairlerle tanışmamış, onların hayatına karışamamış, umudunu, sevincini, ışığını kaybetmiş bir adama dönüşmüş Kerem. Bir akşam Ankara Garında İpek’i beş dakikalığına görebilirse görmeye, verebilirse son kitabından hediye etmeye gelmiş.

Kitabı okurken ne çok gencin yetişkinler dünyasında kaybolup gittiğini, zamanla o düzenin bir parçası olduğunu düşündüm hep. Gregor Samsa geldi aklıma. Ah Gregor! Kaç kuşağın genci kırıldı senin gibi. Bir de yazma sevdasına düşenler… Özellikle şiirle büyülenmiş çocuklar… Sanki bir kavalın ardına düşüp büyük şehirlerde kaybolanlar? Yazma hevesi kadar yaşama hevesini kaybedenler… O Hülyalar… O Leyla’lar… O sevdalar…

“Bize de uğra rüzgâr biz de vebalıyız.”

“Daha kaç hayat kararır? Kaç gönül solar?” diye düşünceye dalıyor insan. Karamsarlık diz boyu.

Enver Gökçe ustamız yetişiyor coğrafyamızdan, umutsuzluğa karşı hatırlatıyor. “Uğruna çekilen derttir mihnettir.” diyor.

Tahir Abacı, Gül Harmanı’ndaki, uzun, çok uzun süredir dünyada, bölgede, memlekette yaşanan cehennem nedeniyle artık çok da konuşmadığımız darbe günlerinden, “Final” öyküsüyle yetişiyor.

Nazi hayranı Salazar’ın üç F’si ve ondan ilhamla, artçılarınca tüm dünya diktatörlerinin rejimlerine dayanak yapıp istismar ettikleri üç alandan; Futbol, Fado, Fatima’dan, futbolu alıyor. O futbolu, 12 Eylül karanlığında şahane bir direniş öyküsüne konu yapıyor. Ve bunu büyülü bir ustalıkla yapıyor.

Umut yeşeriyor, “belki Kerem’in oğullarından biridir.” diyorum bu maçta oynayanların biri, belki de kaleci, tam da odur.”

“Yırtık kontrat, geçersiz senet, ofsayt yürek” şenleniyor.

Ve büyük usta Nazım yetişiyor en son imdada,

“Sen bakma havanın durgunluğuna/ Derya dediğin uyur uyur uyanır.”

Not: Yazıdaki çoğu tanımlama, Tahir Abacı’nın şiir öykü ve romanlarından aynen ya da biraz değişimle kullanılmıştır.

Güvenç TUNÇ

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Sanatta Kapitalizmin Yeni Yanılsaması: Yapay Zeka" dosya başlıklı yeni sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar