Kürt müziği daha çok ezgiye, makama dayalı bir müziktir. Bizi ona çeken öğe yüzyıllardır üstü örtülmeye çalışılsa da onun ezgiyle şekillenen dokusu ve piyasa müziğinin genel statükolarının dışında olmasıdır. Onun içindeki isyan duygusu ve geniş bir toplumsal katmanın sahiplenişi, bizim o farklı noktaya bakmamızı sağlar.

Hangi müzik bu,
hece hece ayırır kalbimi.
Bir buluta benzer ezgisi,
bir buluta, gökkuşağından.

Dün ordaydım taş kadar bağnaz,
bu gün, hüzünlü bir arayışla.

Nasıl uzaklara gideriz,
bu tutsak bedenden.
Yeşil bir yel cıvıldayan kan
bizi kanatlayan bir erinçle.

İnsan boşalır, dolar
atarak fazlalıkları.
Göklere varan bir tek ruhtur,
ezgiyle pişmiş bir ruh
(*)

İnsan canlı bir dokudur. Duyar, hisseder, heyecanla anlatır ve dans eder. Müzik içsel bir erinçlik duygusunu içinde taşır. Var olmanın  o tuhaf sevinci ve erinçliği. Klasik müzik var olmanın erinçliğini, insan olarak varlığından onur duymanın duygusunu taşır. Bizde içsel bir coşum sağlar. Yas ve melankolik öğeler, yitip gidenin acısını ve trajik duygusunu yaratır. Çoğu müzikte bir dansa coşumlu ruh haline çağırır bizi. Müzik insanı sarsan onun kendini değiştirmesi için zorlayan önemli bir sanatsal etkinliktir. 

Doğayı tahakküm altına almak, sadece tarım alanları açmak değildir, hayvanın evcilleştirilmesi de doğanın tahakküm altına alınmasının bir görünümüdür. Hacı Bektaş’ın bir yanında ceylan, bir yanında aslan olması doğaya tahakkümü işaret eder. Doğaya boyun eğdirmiş tanrıyı da karşılar. Aslında Orfeus sadece ozan değil aynı zamanda doğaya hakim olmuş bir tanrı, insanüstü bir varlıktır. Aynı durum Hacı Bektaş için de geçerlidir. 

Fakat burada müziğin kullanılması var. Sanırım müzik doğa seslerinin taklidi üzerine şekillenmiştir. Doğayı tahakküm altına almanın ve insanın doğa karşısında korkusunu yenmenin bir aracı olarak doğmuş müzik. Bu yüzden eski çağlardan beri müzisyenler bütün hayvanları yönlendiren ve kendine bağlayan bir varlık olarak görülmüş. Müzikle doğayı ele geçirme ve hayvanları yönlendirme, boyunduruğu altına alma isteği iç içedir. Müzikte yüksek ses veya gürültü ile doğa seslerini taklit etme isteği, doğayı tahakküm altına almayı simgeleyen imgesellik taşır. Günümüz müziği piyasa şartlarına uyduğu için bu eskil (kadim) öğelerden kopmuştur. 

Kürt müziği daha çok ezgiye, makama dayalıdır. Bu yüzden içinde eskil (kadim) öğeler taşır. Bu öğeler onda yitirilmişlik ve trajik unsurları bulundurur. Bizi ona çeken öğeler onun ezgiye dayalı yapısı içindedir. Yeni notaya dayalı müzik daha çok piyasayı merkez alır. Aynı şeyi Kürt müziği için söylememiz çok zor. Bu anlamda Kürt müziği piyasayı merkez almaz. Daha çok piyasanın normlarının dışında özgür bir müzik anlayışıdır. Aslında temel ayaklarını belirleyen şey toplumsal aidiyet oluşturma duygusudur. 

Ezgi derken, daha geniş bakmak lazım. Ezgi taklit ve oyun güdüsünü içinde taşır. Sesin taklidi olanak olarak sadece söyleyenin takip edilmesine dayanmaz. Daha çok dış dünyanın, doğanın taklidine, takip edilmesine dayanır. Kuşların sesi, rüzgarın çıkardığı sesler, ırmakların, taşların yuvarlanması vb. Aynı şeyi Afrika müziği için de söyleyebiliriz. Müzik aynı zamanda doğanın sesi veya tekrarıdır. 

Bizde bunu karşılayan sözcük “hava”dır. “Hava” bir sesi yani bir müzisyenin sesini taklit olarak görünse de aynı zamanda bir doğa sesinin yeniden üretimidir. Çıplak sesin uyum için aradığı dış ses daha çok doğa içindedir. Ona ilkellik ve eskillik katan yan biraz da budur. Trajik ve yitiklik duygusu yaratırken bizde, yabancılaşmanın boyutuna da işaret eder. Bu işlenmiş, estetize edilmiş müziksel doku Kürt müziği içinde çok kullanılır. Piyasanın dışında bu eskilliğiyle bizi içine çeker. 

Kürt müziği bir mekana, coğrafyaya seslenir; Anadolu ve Mezopotamya gerçeği üzerinden şekillenir. Bu toplumsal kaynaşmanın en ezilen halklarıdır Kürtler. Sömürülen ve sömürgeleştirilen bir halktır.

Afrikalıların müziğe dair katkıları tartışılırken, onların özel bir gırtlağı olduğu söylenir. Şimdi aynı şey Kürtler için söyleyenler var. Hatta daha ileri gidip Kürtlerden başka kimsenin bu coğrafyada güzel bir gırtlağa sahip olmayacağını söyleyenler var. Müziğin bu tarz tartışılması bana hep tuhaf gelmiştir. Söz konusu tartışmalar, müziğin ekonomi politiğini ve sosyolojisini es geçen; nesnelliğini ve müzikle toplumsal yaşam, toplumsal mücadele arasındaki ilişkiyi gözetmeyen tartışmalardır.

Kürt müziği daha çok ezgiye, makama dayalı bir müziktir. Bizi ona çeken öğe yüzyıllardır üstü örtülmeye çalışılsa da onun ezgiyle şekillenen dokusu ve piyasa müziğinin genel statükolarının dışında olmasıdır. Onun içindeki isyan duygusu ve geniş bir toplumsal katmanın sahiplenişi, bizim o farklı noktaya bakmamızı sağlar. Kürt müziği bir mekana, coğrafyaya seslenir; Anadolu ve Mezopotamya gerçeği üzerinden şekillenir. Bu toplumsal kaynaşmanın en ezilen halklarıdır Kürtler. Sömürülen ve sömürgeleştirilen bir halktır. Müziksel tepkilerini de şekillendiren doku da budur. Gariptir Kürt müziğini besleyen en önemli damar Ermeni müziğidir. Tersini de söyleyebiliriz. Kürt ve Ermeni müzikleri birbirlerini destekleyerek, dayanışarak var olmuşlardır sanki. 

Bunun yanında Kürt müziği hayatın içindedir. Müzikle iç içe olan müzisyen, bu müziği bir toplumsal yaşam için ürettiğinin farkındadır. Düğün, kına, sünnet, sıra gecesi en önemlisi siyasal mücadele. Onun için müzik en toplumsal değişimin en önemli aracıdır. 

Adorno, sanatta olumlamanın ve sanatla olumlamanın en belirgin işaretlerini kitle kültüründe görmüş ve kitle kültürünün bir yanılsamalar dünyası yarattığını belirtmiştir. Fetiş bir karaktere bürümüş olan kültür ürünleri insana yaraşır bir dünya sunma savındayken, aslında varoluşun kötü ekonomik belirlenimini gizlemekte ve bunu insanları rahatlatıp uyuşturarak yapmaktadır, der. Müziğin bu tarz kapitalist ekonomi içinde ideolojik kullanımını Kürt müziği içinde pek göremeyiz. Siyasallaşma ve siyasallaşmanın yarattığı müzik bir isyan estetiği ve dayatılan sömürgeci ideolojiyi parçalama üzerinden şekillenir. 

Kürt müziğine sadece yurtsuzluklarına rağmen bir ulusu var etmeye çalışan bir halkın müziği demek yeterli değildir. Aynı zamanda dışarda bırakılmış, ezilmiş, sömürgeleştirilmiş bir halkın müziği, ezilenlerin sesi olarak görmek gerekir. Kürtlerin bu anlamda en önemli direniş alanları müziktir. Kendi yurtsuzlarını ve hafızalarını yitirmemek için müziğe sarılmışlardır. Toplumsal baskı ve baskının yarattığı travma müzikle boşalım ve varlık alanı sağlar. Fakat müzik insanda en çok coşumlu ruh halini yaratan sanattır. Dansa, hareketli olmaya ve duygusal boşalıma çağırır insanı. Bu anlamda Kürt müziği coşumlu bir hayata çağırır. Kürt müziğinin içinde yas ve melankolik öğeler olsa da. 

Kürt müziğinin temel özelliklerinden birisi toplumsal belleğin ortaya çıkarılması ve hafızanın yeniden oluşturulması, etkin bir şekilde hareket geçirilmesidir. Doksanla birlikte bir enerji patlaması olmuştur sanki. Bastırılmış, sömürgeleştirilmiş bir halkın müzikle direnişine şahit oluruz. Müzik ulusal aidiyet duygusunu ortaya çıkartırken, sömürgecilerin emellerini tuz buz etmiştir. 

Yusuf Yazıcı, “Ötekinin Sesi: İktidar ve Müzik İlişkisi Bağlamında Kürt Müziğinin Söylemsel Analizi” başlıklı makalesine şöyle başlıyor. 

Henüz on beş yaşımda iken, bir yandan lisede okuyor ve bir yandan da düğünlerde ve özel eğlencelerde bağlama çalıyordum. Her gittiğim düğünde ve eğlencede istenen şarkılar değişiyordu. Bir düğünde taşrada milliyetçilik marşı olarak bilinen ‘Genç Osman’ şarkısı istenirken; başka bir düğünde yine taşrada sol düşünce ile bağdaştırılan ‘Leylim Ley’ şarkısı isteniyordu. Bazı eğlencelerde bırakın Kürtçe bir şarkıyı, Ahmet Kaya çalmak bile kesinlikle yasaktı. Çünkü biz eğlence mekânına gidip teknik donanımı kurarken, davetin sahibi gelip yasak listemizi veriyor ve eğer yasak listesinden herhangi bir istek gelirse; isteyeni kendisine göndermemiz gerektiğini söylüyordu. Ve arkasından da ekliyordu: ‘Sakın X’i çalmayın… Sonra sizi ben bile kurtaramam…’ Buradaki X bilinmeyeni, mekâna ve zamana göre değişiyordu.

Bir keresinde Ahmet Kaya’nın ‘Kum Gibi’ şarkısını söylerken; birisi amfinin fişini çekti ve dolayısıyla sesimizi kesmiş oldu. Birkaç dakika sonra yanımıza gelip; ‘Gürültü etmeyin… Adam gibi çalıp söyleyecekseniz, söyleyin… Yoksa hemen burayı terk edin’ dedi. Bu hikâye benim başımdan geçmiş gerçek bir olaya dayanmaktadır. ‘Bir Ahmet Kaya şarkısı gürültü müdür?’ sorusu küçük yaşlarımdan beri beni meşgul etse de Kürtçeye karşı olan olumsuz toplumsal tavır ve Kürt müziğinin ‘gürültü’ olarak değerlendirilmesi hakkında bir şeyler yazmak doktora tezime nasip oldu.

Güçlü bir Kürt müziği olmasına rağmen, bu müziğin sunumlarını hiçbir şekilde merkezi kanallarda görmeyiz. Kürt müzik bu anlamda ötekileştirilen ve yok sayılan müziktir. Irkçılık ve milliyetçiliğin daha doğrusu sömürgeci anlayışın devamıdır bu anlayış. Kürt müziğini bir gürültü olarak görenler daha çok ötekileştirme anlayışından hareket ederler. Gürültü söyleminin içinde daha çok dinleyenin Kürtçeyi bilememesi olarak verilse de bir yandan da müzikle ulusallaşma arasındaki bağ kullanılarak Kürt müziğinin ilkel bir müzik olduğu ima edilmeye çalışılır. Tamamıyla sömüren sömürülen ideolojisidir bu. 

Belli bir anlamda da olsa bir ‘müzik dili’nden söz edilebildiğine göre, bu dille, bir dünya tasarımı oluşturulamaz mı? Bu sorunun yanıtı Adorno’da olduğu gibi ‘Evet!’ ise o zaman sorulur: Nasıl bir dünya? Yanıtı gene Adorno’dan alalım: ‘Müzik, iyiyi veya kötüyü, tarihi artık tanımayan bir dünya kavranışının resmini tasarlar.’ Sözel olmayan, tonlardan oluşan bir dil, ancak ahlâksal değerlerin, oluşun, zamanın olmadığı bir dünyayı betimleyebilir. Bu betimleme, bu dilin üzerimizde bıraktığı etkiyle bizi götürdüğü bir ‘mânâ âlemi’ni gönül gözünün önüne koyar.

Üstteki alıntı Ömer Naci Soykan’ın “Müzik Nedir? Felsefi Bir Araştırma” başlıklı yazısından. Aslında müziğin arkasında bulunan dinlenme ve erinç duygusunun insanda yoğunlaşmasının nedeni müziğin bizi sarıp farklı bir adaya götürmesidir. Bu bizde müzikle oluşturulan düşsellik ve fantazyanın gündelik hayatın bütün zorluklarını aşarak düşler katmanına çıkarmasıdır. Bizi yeniden toplumsal gerçekliği değiştirecek gücü ve cesareti, umudu taşımasıdır. Bir çeşit ütopyaların yeniden hayata dönmesini ve ütopyanın içinde yaşamamızı sağlar. Böylece müziğin yarattığı haz bizde bir sağaltım ve direnç sağlar. 

Kürt müziği bir yanıyla toplumsal yaşamın her yerine dokunur onu yeniden anlam katar ve toplumsal devrimin veya toplumsal yaşanırlığın yeniden üretimini sağlar. En önemlisi gizli olan hakikati ortaya çıkarır ve toplumsal bilinç haline dönmesini sağlar. Kürt müziğinin başarısına ve zaferine buradan bakmak lazım.


(*) Müzikle Katharsis, İsmet Alıcı

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin "Sanatta Kapitalizmin Yeni Yanılsaması: Yapay Zeka" dosya başlıklı yeni sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar