İdealist sanat, olay ve olguları aynı şekilde aktarır. Postmodernist sanat, olay ve olguların metafizik yansımasıyla ilgilenir. Gerçeğe dayalı olgulardan çok kurguya dayalıdır. Sosyalist sanat ise olay ve olgulardaki sınıfsal çelişkileri; üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri inceler.
Günümüzde sosyalist sanatın ve sanatçıların sorumluluğu daha da artmaktadır. Bir dönem sosyalist sanatın karşısında sadece idealist sanat vardı. 80’li yıllardan sonra kapitalizm postmodern sanatı da namluya sürdü. Amacı bu iki çarpık anlayışla sosyalizmi ve sosyalist sanatı kıskaca almaktı. Bizim görevimiz elbette yanılgılara karşı kapitalizmin anlayış tarzlarını çözümlemek ve teşhir etmektir.
İdealizm ve sosyalizm arasındaki kavga, eski ile yeninin, yeni düşüncelerle eski düşüncelerin kavgasıdır. Eski ile yeninin bu mücadelesi elbette özü yönüyle sınıfsaldır. Son düzlemde ise emperyalizmin yeni kültürel ideolojisi postmodernizm karşımıza çıkar. Postmodernizm, sınıfsız bir bakışla eski ve yeni değil, insan benliğindeki sonsuz serüvenleri, insan benliğinin labirentlerini gezer durur. Sol maskeli postmodern yazarlar bu hâle kibarca “sıkışmışlığın sanatı” diyorlar. İnsanı kendi bireyine hapseden postmodernizmin bu duruşuyla hangi sınıfa hizmet ettiği açıktır.
İdealizm, burjuvazinin safında, ona hizmet etmek demektir. Postmodernizm, emperyalizmin çeşitli olanaklarını kullanabilen daha örgütlü ve daha tehlikeli bir kültür öğütme makinesidir. Sosyalizm, dünyayı insanın mutluluğu için değiştirmeyi ve yeryüzünü bir aile hâlinde birleşmiş insanlığın güzelim yeri durumuna getirmeyi amaçlar. Sanatı zenginleştirebilecek ve insanın sanata saygısını pekiştirecek bu tutum, sosyalist sanatın temel programıdır.
İdealist sanat, olay ve durumları betimlemekle yetinir. Postmodernist sanatın olay ve durumlarla işi yoktur. O, bireyin gizil dünyasını mıncıklayıp durur. Sosyalist sanat, somut durumların somut çözümlemelerini yapar.
İdealist sanat, nesnel gerçeğin yasalarını, bu gerçeği etkin biçimde anlatmak için kullanır. Postmodernist sanatın nesnellikle işi yoktur. Nesnel gerçekliği kabullenmez. O, öznel durumların “benlik”teki yansımasıyla ilgilidir. Sosyalist sanat, nesnel gerçeğin yasalarını bu gerçeği etkin bir biçimde değiştirmek için çaba sarf eder.
İdealist sanat, dünyadaki sefaleti tarafsız bir bakışla betimler. Postmodernist sanat, sefaleti görmez, onun işi insan bilincindeki sefaleti körüklemektir. Sosyalist sanat, bu sefaletin ortadan kalkması için verilmesi gereken kavgayı ve bu kavgayı veren insanları gösterir. Bu konuda gereken eleştiri ve özeleştiriyi yapar.
İdealist sanat, gerçeğin salt gerçek olduğunu söylemek demektir. Postmodernist sanat, gerçeklerle değil, gerçekliğin zihindeki yanılsamalarıyla ilgilenir. Gerçeklik alanını bilime terk eder. Sosyalist sanat, gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu, nasıl söylemek demektir.
İdealist sanatta ilham ve doğaçlama öne çıkmaktadır. Postmodernist sanat, güdülenmiş bir sanat olduğu için olsa olsa yükleme vardır. Kültür emperyalizminin çıkarına bir yükleme. Sosyalist sanatta ise önceden kurgulamak ve en küçük ayrıntısına kadar planlamak başattır.
İdealist sanat, olay ve olguları aynı şekilde aktarır. Postmodernist sanat, olay ve olguların metafizik yansımasıyla ilgilenir. Gerçeğe dayalı olgulardan çok kurguya dayalıdır. Sosyalist sanat ise olay ve olgulardaki sınıfsal çelişkileri; üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri inceler.
İdealist sanat, olaylar ve olgular karşısında salt gözlerini ve kulaklarını açık tutar. Postmodernist sanat, olay ve olgulara gözlerini kapar, meditasyona dalar. Sosyalist sanat, olay ve olguların arka planındaki gerçeği araştırır, olay ve olguları diyalektik bir çözümlemeye tabi tutar.
İdealist sanatta sanatçı, ilkece, kavramlarla ilişkidedir. Postmodernist sanatta kavramların içi boştur. Sosyalist sanatta ise, gerçekliği algılama ve anlatmada kavramların yardımına başvurulur.
Postmodernizm, sanat ve edebiyatın başlangıçtan bugüne aştığı yolu, hemencecik sıçrayıp aşma çabası içindedir. Bunun sonucunda çılgın, ani, us ötesi, tepkisel fırça vuruşlarıyla ortaya çıkan tablolar, kapitalist sistem içinde yeni bir değişim ve yatırım aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Edebiyatta ise, monoloğa dayalı, yazarın iç benliğine dönük her konuda oluşturduğu otomatik metinler vitrinlerin başköşelerine oturtuluyor. Bu metinlerde, uzun araştırmalar, gözlem ve deneye dayalı çabalar çok azdır. Postmodernist edebiyatta yazar ve okur, her şeyden bağımsız bir olgu konumundadır. Topluma dair var olan olgular, yazarın kendi egosuna göre oluşturduğu kurgudan öteye geçmez.
İdealizm, düzenin kalıcılığını sağlayacak, egemenlerin iktidarını güçlendirecek yapıtlar üretir. Postmodernizm, yüzyıllar boyu etkisi sürecek yazar ve yapıtlar yerine, kapitalizmin tüketimi tetikleme yasası gereğince bir çırpıda okunup sakız gibi çiğnenip atılacak yazar ve yapıtlar piyasaya sürülmektedir. Yapılmak istenen, “insan hayvandır” tezinde yeni bir edebiyat yaratmaktır. İnsanı hayvanlaştırma çabasındaki neoliberal saldırı sanatının karşısında sosyalist sanatçılar, bu etkilerden uzakta daha birleşik ve bilinçli bir sanat mücadelesi vermek zorundadırlar.
Sonuç olarak, bugün idealist ya da postmodern burjuva sanatçılarının büyük çoğunluğu konformizmin etkisinde kalarak, kendisini öteleyerek, kendine yabancı “uslu” üretiyorlar. Yalnızca kendilerini ve kendilerine biat eden azıcık okuru ya da sanat izleyicisini tatmin edebiliyorlar.
Muhalif ve müdahil olamazlar. Çünkü muhalif ve müdahil şairler düzene göre “suç işleyen” eserler üretmektedirler. Bu sanatçılar, iktidarın dayatmalarından ve onların verebileceği acılardan korkmazlar. Egemen edebiyat ortamının tüm olanakları sanal bir elmadır. Bu elmayı yiyerek varlığını sürdüren ve ısmarlama eserler üreten “uslu şairler”, “elma kurdu” olarak şükredip duracaklar. Diğerleri de “kitap kurdu”, “hayat kurdu” olarak hayatın ve kavganın içinde olacaklar, inançla, hırsla ve aşkla!
Ali Ziya ÇAMUR