Güneşin ilk ışıkları çatal kayaların arasından sızarak karşı dağın zirvesindeki uzun çam ağaçlarına dokunmuştu.
Nergis balkondaki sobanın üzerine mavi çaydanlığı yerleştirip evin altlarında kırılmış ödün almak için tahta merdivenlerden inerken, yassı taşın üzerinde Zeynep’i gördü. Kırmızı kabanına sarılmış gözleri yerde, elindeki sigaranın ateşi parmaklarına dokunuyordu. Daldığı yerde onu omuzundan silkeleyerek uyandırdı.
”Parmakların yanıyor, derdin ne, sabahın erken saatinde” diyerek uzaklaşıp kırılmış odunlarla dönerken ”Hadi gel hava soğuk, su kaynarsa kahve içeriz” dedi.
Nikotinden sararmış parmaklarının yandığını ancak o zaman farketti, dudaklarına doğru yaklaştırıp üfleyecekti, ama vazgeçti. Oturduğu merdiven taşının üzerinde kalkmak isterken bacaklarının uyuştuğunu farketti, doğruldu ama yürüyemedi.
Bir süre sonra iki arkadaş gürül gürül yanan sobanın başında sıcak kahvelerini yudumlayıp karşı yamaçları ısıtan güneşin ışıklarına dalmışlardı ki Nergis sessizliği bozdu.
”Bugün gidelim mi?
İki eliyle avuçlarının içinde tutuğu kahve fincanından son yudumunu alıp yan taraftaki taburenin üzerine bırakıp, tütün paketini çıkartıp biraz kalınca bir sigara sarıp, sobanın hava deliğinde kızarmış közlerle yakıp ilk nefesi yutarcasına içinde sakladı, sonra havaya acı bir duman saldı. Cevap vermeden kahve fincanını dibindeki soğumuş kahveden bir yudum daha aldı.
Nergis “Beni duymadın galiba.” diyerek içeriye doğru yürüdü.
Nergis elinde kahvaltılıklar yerleştirilmiş büyükçe bakır bir tepsiyle döndüğünde Zeynep çoktan dalıp gitmişti. Ama bu defa elinde parmaklarını yakan sigarası yoktu.
Üstü dolu tepsiyi ayağıyla Zeynep’e yaklaştırdığı taburenin üzerine yerleştirip, sobanın üzerinde kaynayan çaydan bardakları çayla doldurdu. Kahvaltı süresince hiç konuşmadılar.
Boşalan kahvaltı tepsisini Zeynep alıp mutfak kapısına yöneldi.
Nergis ”Bugün gidelim, bırak onları dönüşte yıkarız. Yeter artık yüzleşmen gerek; böyle kaçarak, saklanarak bu hayatı yürütemezsin”
Zeynep dingin bir sesle “Benim yüzleşecek birşeyim kalmadı, bu hayattan beklentisini bitirmiş bir canlıyım ben, verecek hesabımı verdim. Eğer hesapsa. Daha fazla ısrar etme lütfen kapatalım bu konuyu. Zaten buralardan gideceğim, iki ölüye fazla bu yer.”
Birkaç gün sonra hırpalanmış bir durumda Zeynep’i köyün yol ayrımına bırakmışlardı. Yüzünde, gözünde herhangi bir iz yoktu ama duş için elbiselerini çıkartırken Nergis kendini tutamayıp yüksek sesle bağırarak Zeynepe sarılıp uzun uzun ağladı. Zeynep onu teselli etmeye çalışsa da sesini hıçkırıklar boğarak devam etti. Çürük vücudu arap sabunuyla yıkayıp kalın bir bornoza sararak yatak odasına götürdü. Vücudun da çürümedik yer kalmamıştı. saçlarını tararken saç kökleri yaralarla doluydu. Bildiği bitkisel yağlardan her yerine sürüp, kaynattığı bitki çayını içirip uyuması için odadan ayrıldı.
Nergis’in doğal ilaçları iyi gelmşti ki birkaç gün sonra kaldıkları yerden sabah kahvaltısına yaptılar.
Zeynep en kısa zamanda buralardan gideceğini açıklamış, burada kaldığı sürece kendisinin hem Nergis’i tehlikeye atacağını hem de bu keyfi yapılan işkencelerin bitmeyeceğini kısaca anlatı.
Her gün olduğu gibi bu sabah da Nergis erken kalkmıştı, sobayı ateşleyip üzerine su dolu çaydanlığı yerleştirdi. Bir tuhaflık vardı. Merdivenin başına yürüdü, Zeynep yoktu. Her sabah gün ışımadan merdiven dibinde oturup türlü düşüncelere dalardı.
”Herhalde uyanmamıştır, Bu kadar eziyeti nasıl reva görüp yaparlar bir kıza. Ne insafsız, ne acımasız, ne vicdansızlar bunalar” diye kendi kendine söyleniyordu.
Ufak tefek işlerini yapıp kaynayan sudan iki fincana boşaltıp birer kaşıkta kahve koyup karıştırdı. Kahve kokusuna dayanamazdı Zeynep. hemen kalkar gelirdi o kokuya. Ama gelmedi. Nergis iyice kaygılanıp odasına kadar gidip kapıyı hafifçe tıklattı. Birkaç defa vurdu ama ses duymadı. Kalbi iyice hızlandı. ”Aman korktuğum başıma gelmesin” diye yüksek sesle birkaç defa tekrarlayıp odaya girdi.
Yatak yatılmamış gibi düzgündü. Kırmızı kabanı duvarda asılıydı. Zeynep’in kullandığı birkaç ipeksi eşarp vardı. Onlar askıda yoktu.
Nergis işkence gören kızların hikayelerini çok duymuş, çok okumuştu. Ama Zeynep güçlü bir kadındı. Ne için bu eziyetleri gördüğünü biliyor, onun bedenine işkence edenleri iyi tanıyordu.
“Yok yapmaz.” dedi.
“Zeynep yapmaz.”
Hızlı bir şekilde diğer odaları kontrol edip. koşarak eskiden hayvan barınağı olan alt kata gitti. Orası da boştu.
Eve yakın bütün ağaçları birkaç saniyede taradı hiçbir belirti yoktu.
Ağlayarak yüz metre kadar ilerde olan Aziz amcanın kapısını çalacaktı ki Aziz amca hırkası omuzundan evin ilerisindeki yoldan göründü.
”Zeynep mezarlıkta, Zeynep’i arıyorsan. İsaf kadını arıyorsan o dün kızının yanına gitti, Birşey istiyorsan da gir içerde al’ diye Nergisin yüreğine buz gibi bir su serpmişti. Koşup Aziz amcaya sarılacaktı ki ”Sağol Aziz amca sabah sabah yüreğim ağzımda Zeynep’i arıyorum.”
”Zeynep güzel ve güçlü kızdır o aklına geleni bir daha getirme” diye gülerek içeri girdi.
Zeynep Yoldaşı İsmet’e çok kızgın ve kırgındı.
İsmet öldürüleli üç yıl olmuştu. Kimse bilmiyordu nasıl öldürüldüğünü ama herkes biliyordu; niye ve niçin, kimler tarafından öldürüldüğünü.
Zeynep’e birsürü yanlış bilgi verilmiş, duyguları da işin içine karışınca büsbütün İsmet’i suçlu bulmuştu ve bu olup bitenlerin seri sebebi de o idi. Eğer kendisini dinleseydi şimdi o mezarda olmayacaktı, kendisi de bu kötülükleri yaşamayacaktı.
Güzel bir Avrupa şehrinde herkes gibi rahat bir hayatları olacak ve yine mücadeleye destek vereceklerdi.
Nergis sessizce yaklaştı. Mezarın başında oturmuş suçlarındaki toprağı kokluyor gördü. iyice rahatladı. Geldi geleli ısrar bu yüzdendi “yüzleş” dediği de İsmet’ti.
Mezarın üzerini sarı ve mor çiçeklerle doldumuştu, yanında duran su kovasıyla mezarı bir güzel sulayıp, üzerindeki otları temizlemişti. Çok sevdiği eşarbını boynundan çıkartıp mezar taşına bağlayıp bir şeyler söyleyerek dönüp yürüdüğünde Nergis karşısında sevgi dolu yaşlı gözlerle dikiliyordu. Hiç ses etmeden yürüdüler, peş peşe eve geldiklerinde soba sönmüş, çaydanlıkda kaynayan su bitmişti.
Sabah komşu köyün yolcu minübüsü yol kenarında havalı kornasıyla yolcuları çağırırken, uzun uzun sarılma seansı bitti, sırt çantasını yerden alıp tekrar Nergise sarılıp ıslak dört göz bir süre bakışıp ayrıldılar.
”Yolun açık ve uğurlu olsun, yeni yolun da ve hayatında mutlu ve huzurlu olasın” diye titrek sesle Zeynep’in arkasında sesledi.
Zeynep, Nergis’e sol elini kaldırdı cevap olarak, geri bakmak istese de yokuş aşağı yürüdü.
Nergis ”Beni habersiz. mektupsuz bırakma, seni seviyorum Zeynom..” diye tekrar seslendi.
Zeynep’in dert ortağı Aziz amca yolun kenarında bekliyordu.
Gözlerini buruşuk mendiliyle silip Zeynep’le kucaklaştılar. Elini öpecekti müsade etmedi. Avcunda tuttuğu bir miktar parayı Zeynep’in avucuna sıkıştırdı. Almamak için hafif bir hamle yaptı ama vazgeçti. Aziz amcayı kıracağını düşündü. tekrar sarılıp uzaklaştı.
Yaşlı adam arkasından nasırlı elini kaldırıp ”Güle güle asi yürekli Zeynom” dedi.
Kırmızı minibüs kaybolana kadar yaşlı adam ve Nergis arkasından baktılar.
Kaygılı günler başlamış Nergis her sabah iki fincan kahve yapma alışkanlığını bırakmamıştı ta ki Zeynep’in esrarengiz arkadaşı gelip Zeynep’den iyi haber verene dek.
Not: Mantıvar (altın otu) çiçeği yöresel adı.
Kamil KÜPELİ
(MayaDergi On İki)