Orta Doğu’nun karanlıkta kalan cephelerinden biri, kadın bedenine karşı yürütülen sessiz savaştır. Bu savaşın en derin yaralarını ise Alevi kadınlar taşıyor. Çünkü kadın olmak, Alevi olmak, azınlık olmak bu coğrafyada çoğu zaman aynı anda hedefte olmak demek.
Alevilik, Orta Doğu’nun kadim felsefi damarlarından biridir. Hakikat arayışını, eşitliği, doğaya ve insana saygıyı temel alır. Kadını yalnızca “ana” değil, “bilge” olarak görür. Bu düşünsel zemin, ataerkil ve dogmatik düzenler için tehdit olarak algılanır. Belki de bu yüzden, Aleviliğe yönelen baskılar hiçbir zaman yalnızca inanca yönelik olmadı aynı zamanda bu inancın taşıyıcılarına, özellikle de kadınlarına yöneldi.
Bugün Alevi kadınların kaçırılması, fidye için rehin tutulması, kimliklerinden koparılmak istenmesi sıradan suçlar değil; doğrudan bir mezhebi nefretin sonucudur. Suriye’nin kuzeybatısında, özellikle İdlib ve çevresinde etkin olan örgütler, kadınları hedef alarak yalnızca bireyleri değil, bir inanç topluluğunu sindirme amacı güdüyor.
Bu kadınlar susturulmuyor; kaçırılıyor.
Tehdit edilmiyor; doğrudan şiddet görüyor. Bazılarından aylarca haber alınamıyor, bazıları sadece fidye karşılığında serbest bırakılıyor. Bu bir toplumsal yapı eleştirisi değil, savaş suçu niteliğinde organize bir kampanyadır. Kadına yönelik bu şiddet, yalnızca bir cinsiyet meselesi değil; bir topluluğun fiziksel ve psikolojik olarak yok edilmesi stratejisidir.
Azınlıklar, özellikle mezhebi azınlıklar, tarih boyunca hep yok sayıldı. Kimlikleri inkâr edildi, sesleri bastırıldı. Aleviler, hem inançlarıyla hem yaşam tarzlarıyla bu coğrafyada hep “fazlalık” gibi görüldü. Bu algı, zaman zaman doğrudan şiddete, zaman zaman görünmezliğe dönüştü.
Kadın bedeni üzerinden yürütülen bu mezhebi savaş, yalnızca bir inanç grubunu değil, ortak vicdanı da yaralıyor.
Bu sadece bir insan hakları ihlali değil; kültürel, tarihsel bir kayıptır.
Ve tüm bu olup bitenlere rağmen, hâlâ konuşamayan kadınlar var. Kaybolanlar, susturulanlar, “ayıp olur” diye hikâyesi gizlenenler… Onlar konuşana kadar, biz duyana kadar bu savaş sürecek..
Alevi kadınların sesi, sadece bir inancın değil, insanlığın sesidir. Bu sesin bastırılmasına izin vermemek, yalnızca Alevilerin değil, herkesin sorumluluğudur.