Devrimci Mücadele İçin Devrimci Dil!

Loading

 “İnsan kavramlarla düşünmelidir” der, Epiküros. Kastettiği belli bir yöntem ve bağlam üzerinden düşünmek! Biz buna diyalektik düşünme diyelim. Diyalektik düşünmenin payandası da akıl’dır yani logos. Bizim coğrafyamızda aklın yerinde yeller estiği için kavramsal düşünmek de imkansızhale gelir. Bunun vardığı sonuç da arabesktir. Arabeski bir müzik terimi olarak kullanmıyorum. Arabesk girişik bezemeanlamındadır. “Farklı şeyleri herhangi bir uyum gözetmeden, birbirine karıştırıp yeni bir öğe elde etmek” şeklinde tanımlayabiliriz arabeski. Burada sınırlar kaybolur. Neyi ölçüt alacağımızı bilemediğimizden düşünce ve olgular boşlukta sıçrar durur. Doğal olarak bu durumda bilim ve felsefe yapamazsınız. Sanat ise kitch dolayımında veya post moderndir. Bu söz bana doğru geldiği için sıklıkla yinelerim. Ama sözü şöyle tamamlamalı: “İnsan kavramlarla düşünmelidir. Ve kavramlarına uygun yaşamalıdır.” Teori ve pratiğimizin uygunluğu bize güç katacaktır. Aynı zamanda güzellik de! Bu yaklaşım ideolojilerin de saflaşmasına ve savunduklarına doğru bakılmasını sağlayacaktır.

             Bu yöntem izlenmediğinde zamanla kavramların içeriği boşaltılacak ve hiçbir şeye karşılık gelmeyecektir. Kavramların/ düşüncenin çökertildiği yerde siyasi mücadele veremezsiniz. Çünkü bir zaman sonra sistemle aynı argümanları ve aynı dili kullandığınızı görürsünüz. Bir yerde ezen ve ezilen aynı dili konuşuyorsa orada korkunç bir çelişki vardır. Mücadele hattınızı düşmandan yana kaybetmişsiniz demektir. Pekiyi, bu gerçekleşiyor mu? Kesinlikle! Faşizmin özellikle neo- faşizmin ve dinsel yapılanmaları örtü olarak kullanan sermayenin dili kullanışı tam da bu doğrultudadır. Bunun tarihteki tipik görünümü Nasyonal Sosyalizm’dir. Hitler dünyada ve Almanya’da yükselen sosyalizmin elbette farkındaydı. Bununla savaşmaktı en büyük amaçları. Ama halkın direncini kırmak için, kavramları çarpıtmakta sakınca görmediler. Tersine, kavramlarla hoşlaşmayan halk için bu, bulunmaz yemdi. Diledikleri gerçekleşti de! Halk, bağnazca Hitler’e sahip çıktı. Bu, siyasi anlamda harakiri demekti. Bir halk kendini öldürebilir mi? Neden olmasın! İşte yüzyılımızda sosyalist/toplumcu mücadelelerin giderek silikleşmesinin,tutarsızlaşmasının nedenlerinden biri de kavramsal düşünmeme yoksulluğundan geliyor. Aklınızda fikir yoksa elleriniz iş göremez. İş demişken… Bir işyerindeki örgütlenme faaliyetine salt ‘kelle kazanmak’, ‘sendika üyeliği’ gerçekleştirmek şeklinde bakarsanız… Aman suyu bulandırmayalım, neye inanır ya da ne yaşarsa kendi tercihi deyip geleneksel yaşama kodlarına devrimci şekilde müdahale etmezseniz, yapıcı şekilde tartışmazsanız sınıf mücadelesi veremezsiniz. Mücadele apaçık kavramlarla verilir. Sermaye sınıfının bizden aldığı budur. Kendi kavramlarımızla düşünmüyor ve eylemiyoruz. Sanatımız, bilimimiz, siyasetimiz ve aklımız sermayenin yörüngesine girmiş durumdadır. Ve sermaye kütle çekimiyle bizi ezmektedir. 

             Bunlar kuşkusuz felsefe alanında da tartışılabilir başka yerlerde de! Düşünmenin mekânı yoktur. Ama düşünce mekânda varlık bulur yani yaşamda. İçimizde her şeyi düşünebiliriz. Düşünmenin gürültüsü yoktur. Bu yüzden bütün iktidarlar düşüncenin kendisiyle değil ifade edilmesiyleilgilenirler. Onu cezalandırırlar. Çünkü ifadeyle, düşüncenin yaşamda karşılığı oluşmuştur. Pratiğini aramaktadır. Bu kaçınılmazdır. Tıpkı beden ve ruh gibi, birleşmelidirler. Bunlar durmaksızın tartışılmalıdır. Sermaye, kavramların içini boşaltmakla; nice ülkelere ‘demokrasi’ götürdü, inanç özgürlüğüyle ‘ortaçağ’ getirdi, sivil toplum söylemleriyle ‘örgütlenme’ hakkını çarpıttı, halkların kardeşliğiyle ‘coğrafyaların ırzına’ geçti… O halde kavramsal düşünmek ve eylemek kaçınılmazdır.     

              Aklımda devinen bu sorunlar Sırrı Süreya Önder’in ölümüyle yazıya dökülüverdi. Bu tarz cenaze törenleriüzerinden bazı tespitlerde bulunacağım. Çünkü kendini devrimci veya ateist olarak tanımlamış insanların cenaze töreniyle ilgili sorun olduğunu düşünüyorum. Yazımın bağlamı burayla ilgili. Kimliği ve mücadelesi tamamen din dışı olan insanların cenazesi neden dine uygun olarak yapılır?Bu nasıl çelişki? Ölüm de mücadeleye dahildir. Sınıfsal mücadele veren insanların bunu gözardı etmemesi gerekir. Bir insan yaşamınca savunduğu ve inandığı değerlere uygun gömülmelidir. Tersi olursa ‘şımarık çocuğun sonunda yuvasına dönmesi’ gibi bir durum ortaya çıkar. Dinin üst yapı/çatı, asıl geçerli düşünce olduğu anlayışını kabul etmiş olursunuz. Devrimcilerin bu çelişkiyi aşmaları gerektiğini düşünüyorum. Devrimci tarza uygun bir vasiyet yazmalı veya yakınlarına olması gerekeni anlatmalıdır. Bu aynı zamanda inançlara saygının da gereğidir. Bunu bütün inanç/ideoloji aidiyeti olanlar yapmalıdır. İslam’a inanmış birisi de kesinlikle islam inancına ve düsturuna uygun gömülmelidir. Safların bu şekilde belirginleşmesi fikirlerimize saygınlığı da getirir. Hayatın boyunca ayak basmadığın bir tapınak veya kurumun önünden törenle kaldırılman doğru değildir. Bir şey daha… Şehitlik kavramı! Devrimcilerin cenaze törenlerinde farklı dillerde atılır. (‘Şehitler ölmez/ Şehit namırin!) Şehit kavramı Arapçadır. TDK sözlüğünde şehit: “Kutsal bir ülkü veya inanç uğrunda ölen kimse”dir. Burada ‘inanç’ sözcüğü zorlanır veya esnetilirse “devrim uğrunda ölen” kişiye de şehit denebilir. Ama o “kutsal” kısmını nereye koyacağız? Devrimle çelişmez mi kutsallık? Kavramlarla oynarsanız her şey mümkün olur.Bir devrimciyi darbeci, bir darbeciyi devrimci bile yaparsınız! Pek çok sorun var böylesi… Nerede mücadelemize yakışır kavramlarımız? Dilimizi de mücadelemiz yolunda arınmak zorundayız. Bu keyfilik değil zorunluluktur. Devrimciler kendi ölülerini başkaları adına gömmemelidir. 

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin 2025 Bahar sayısı, şimdi yayında.
This is default text for notification bar