Gerçek Anlamını Anlamak

Sevgi… Belki de insanın kendine sormaktan hiç vazgeçemediği bir soru.
Belki geçmişte de böyleydi; ama bugün baktığımız zaman, sevgi kavramının içi o kadar çok boşaltıldı ki, neredeyse her şeyin adına sevgi deniyor.

Oysa sevgi, böyle bir şey değil.

Burada anlaşılması gereken sevgi, bir doğaya, bir hayvana ya da aileye olan sevgiden farklı; annesini, babasını, çocuğunu sevmek gibi sorgulanamaz bağlar değil.

Burada anlatılmak istenen, insanın insana yöneldiği, özellikle iki kişi arasında doğan, paylaşılan, derin duygusal bağlarla ilgili olan sevgidir.
Henüz tanışmadan, bir anı paylaşmadan, bir bakışın derinliğini bilmeden “seni seviyorum” diyen insanlar var.

Oysa gerçek sevgi bundan çok daha derin ve olgun bir hâl gerektirir.
Aslında çoğu zaman, özlem, arzu, hoşlanma ya da cinsel çağrışımlar, “seni seviyorum” olarak dile getiriliyor; ama bunlar gerçek sevgi değildir.

Peki, bu sevgi olmayan kavramlar ne demektir?

Özlem nedir, hoşlanma nedir, arzu ve cinsel çağrışımlar nedir?

Bunları biraz irdeleyelim; çünkü gerçek sevgiye giden yol, bu duyguların fark edilmesi ve doğru anlaşılmasından geçer.

Özlem: Sevginin Yolu mu, Yoksa Tuzak mı?

Özlem, bir yoksunluk hâlidir.
Bir şeyin eksikliğini duyduğumuzda içimizde bir boşluk açılır ve bizi ona doğru çeker.
Ama bu çekim, sevginin değil, eksikliğin hareketidir.
Sevgi eksiklikten doğmaz; sevgi, varlığın içinden filizlenir.
Birine sevgiyle değil de özlemle bağlandığımızda, aslında onun varlığına değil, yokluğuna tutunuruz.
Yine de özlem, sevgiye giden yolda bir yankıdır.
Birini özlemek, onu zihinde yaşatmak demektir; bu yaşatma, bazen sevginin olgunlaşması için gerekli sessizliktir.
Sevgi, birinin eksikliğine değil, varlığına sevinmektir.
Ama o varlığa sevinmeyi öğrenmeden önce, bazen özlemin yokluğundan geçmek gerekir.

Arzu: Geçici Bir Kıvılcım

Arzu, içimizde aniden doğan bir kıvılcımdır.
Bizi birine, bir şeye doğru çeker; hareket ettirir, heyecanlandırır.
Ama arzu, doğası gereği geçicidir.
Tatmin olduğunda sönmeye, yeniden yanabilmek için başka bir eksiklik aramaya meyillidir.
Oysa sevgi, doyuma ulaşınca bitmez; tam tersine, derinleşir.
Arzunun yönü “kendine” doğrudur, arzuladığını elde etmek ister.
Sevginin yönü ise “karşıya”dır, sevdiğini yaşatmak ister.
Arzu almak ister, sevgi vermek ister.
Yine de bazen arzu, sevgiyi fark ettiren ilk kapıdır.
Birinin varlığı bizde arzuyu uyandırdığında, o duygu zamanla yüzeyden derine inebilir.
Eğer arzu, sahip olma isteğini aşıp paylaşma isteğine dönüşürse; işte o zaman sevgiye yaklaşır.

Hoşlanma: Kalbin İlk Tepkisi

Hoşlanma, kalbin ilk kıpırtısıdır.
Bir ses, bir gülüş, bir bakış…
Bizi çeker, ısıtır, içimizde bir şeyleri uyandırır.
Ama hoşlanma, bir başlangıçtır; kendi başına kalırsa geçer.
Zamanla değişir, yer değiştirir, bazen de kaybolur.
Sevgi ise değişimin içinde bile sabit kalabilen bir sadakattir.
Hoşlanma bir kıvılcımdır; sevgi, o kıvılcımın sabırla kor haline dönüşmesidir.
Birini sevmek, sadece hoşlanmakla kalmayıp, onun varlığını anlamaya başlamaktır.
Hoşlanma, dıştan içe bakıştır; sevgi, içten dışa ışımadır.

Cinsel Arzular: Bedensel Çekim ve Geçici Tutku

Cinsel arzular, bedenin ve zihnin doğal tepkileridir.
Birine yönelen fiziksel çekim, yoğun bir heyecan ve tutku uyandırır.
Ama cinsel çekim, doğası gereği geçicidir ve genellikle sahip olma, tatmin olma isteğine dayanır.
Sevgi, bedensel bir tutkuya sıkışmaz; aksine, bedensel arzuların ötesinde bir bağ kurar.
Cinsel arzular bazen sevgiye giden yolu başlatabilir, ama tek başına gerçek sevgi değildir.
Sevgi, arzunun ötesinde, karşıdakini tüm varlığıyla kabul edebilmektir.

Sevginin Derinliği

Sevgi, sahip olma isteğinden arınmış bir farkındalıktır.
Birini sevmek, onu değiştirmeye çalışmadan varlığını kabul edebilmektir.
Sevgi, “bensiz olmaz” diyen bir ihtiyaç değil; “olsun, iyi olsun” diyebilen bir zarafettir.
Birini sevmek, onun varlığını kendine ait saymadan, sadece onun var olmasına sevinmektir.
Belki de sevgi, insanın içindeki “ben” duvarının incelip “biz”e dönüşmesidir.
Sevgi, sessiz bir tanıklıktır; var olana duyulan derin bir saygıdır.

Sevgi Ne Değildir, Ne Olmalıdır?

Sevgi, özlem gibi yakmaz, arzu gibi tüketmez, hoşlanma gibi geçmez.
Sevgi, bir kalbin diğerine sessizce değdiği yerde başlar.
Hiçbir talep olmadan, hiçbir beklenti taşımadan.
Ve belki de en sade hâliyle sevgi, şudur:
Birinin varlığı için içten, sessiz bir teşekkür hissedebilmek.

Sevgi: Hatırlanan Bir Varlık Biçimi

Sevgi, insanın içsel olgunluğunun aynasıdır.
Kimi zaman özlemle başlar, arzuyla şekillenir, hoşlanmayla renk bulur; ama bunların hiçbirinde tam olarak kalmaz.
Gerçek sevgi, geçici duyguların içinden süzülerek ortaya çıkan bir bilinç hâlidir.
O, bir duygudan çok bir varlık biçimidir,
birini sevmek değil, onunla birlikte var olmayı kabullenmektir.
Belki de sevgi, öğrenilen değil; hatırlanan bir şeydir.
İnsanın en derininde zaten var olan bir bütünlük duygusunu, bir başkasının gözlerinde yeniden hatırlamaktır.
Ve o hatırlayışta, insan, hem kendini hem dünyayı daha şefkatli ve derin bir farkındalıkla kucaklar.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin son sayısı MayaDergi On Üç şimdi yayında
This is default text for notification bar