“Sol-sosyalist çevreler de maalesef popüler kültürün etkisinde kaldı kalıyor.”

“Kapitalizm görevini doğru bir şekilde yapıyor, planlarını uyguluyor. Müzik sektörü alanına baktığımızda dijital platformlar, kuruluşlar dev şirketler, üretilen eserlerin erişebilirliğini kolaylaştırdığı gibi aşırı tüketime dönük bir ağı da oluşturmuş oluyor.” diyen Hüseyin Kurtulmaz ile sanat anlayışı ve müzik çalışmaları hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

MAYA KÜLTÜR: Okuyucularımıza kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

Hüseyin KURTULMAZ:1984 doğumluyum ve Dersim Hozatlıyım. İlk orta ve lise okul sürecimi (öğretmen çocuğu olduğumdan) Elazığ’da geçirdik. İki abim var üç kardeşiz. Uzun bir süredir İzmir’de ikamet etmekteyim.

MK: Şimdiye kadar dinleyicilerinize ulaştırdığınız albüm çalışmalarınız oldu. İstediğiniz hedeflere ulaşabildiniz mi?

HK: Müziğe olan ilgim çocuk yaşlarda başladı. Bunda en önemli etken bölgeye özgül geleneksel halk müziğinin (türkülerin, şarkıların, ağıtların, klamların vb.) kültürel aktarımının hemen hemen tüm evlere radyo ve kasetlerle taşınmasıyla ilişkilendirebilirim.

Yayınladığımız albüm kayıtları genel olarak bakarsak istediğimiz hedefe ulaştı. Ama kitlelere ulaştırmaya dönük bakarsak da istediğimiz hedefe ulaşmadı. Bunda birçok sebep sıralayabiliriz; ezgileri duyurmaya ve tanıtmaya dönük yetersizliklerin olması gibi…

MK: Çalışmalarınıza baktığımızda sevda şarkılarından yanı sıra geleneksel halk müziğini örneklendirip Pir Sultan Abdal’ın sözlerini de günümüze taşımakla birlikte ana diliniz Zazaca eserlere de yer veriyorsunuz. Çeşitli dinleti, konser ve etkinliklerde yer alan sanatçı olarak pandemi sürecinde zorluklar yaşadınız. Şimdi içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıların arttığı son durumda hal ve gidişat nasıldır?

HK: Evet pandemi süreci ülke genelindeki kayıplarımızla birlikte maalesef çok sıkıntılı geçti ve bu olumsuzluklar her iş koluna yansıdı. Tabii özellikle  sahne sanatı dallarıyla ilgili olan herkes çok daha zorlu süreçler yaşadı. Tiyatrocular, müzisyenler vb. meslek gruplarına da bu fazlasıyla hissedildi. Bu süreçte geçim sıkıntısı yaşayan birçok müzisyen yaşamına son verdi. Genel itibariyle ekonominin kötü gidişatının faturası yine yoksul halka kesildi. Yani pandemi üzerinden ekonomik kriz yaygarası yapılarak yoksul kesim daha da yoksullaştırıldı.

Şimdi içinde bulunduğumuz sürece bakarsak müzisyenler çok daha sıkıntılı süreç yaşıyorlar. Birçok müzisyen sanatçı ve tiyatrocu mesleği bıraktı veya ara verip farklı işlerde çalışmak zorunda kaldı.

Bir de içe dönüp baktığımızda, müzik sektörünün her dalında (pop, halk, rock müzik…) birileri pastanın %90’ını yemekte olup bir yerlere nemalanarak birileriyle (siyasilerle belediye başkanlarıyla) fotoğraf karelerinde bulunarak ve o kişilere sosyal mecrada olmadık övgüler yağdırıp meseleyi çözüveren solcu görünümlü bazı sanatçılar da var.

Bir de tutarlı, ilkesel davranıp çok zor şartlarda güzel şeyler üretmeye çalışan müzisyenler için sonuç iyi değil. Yani sanatı icra etmek duyurabilmek lüks ihtiyaç halini alıyor. Şu an ki geçime dönük istatistik verilere baktığımızda 80 bin TL altında maaş alanlar yoksulluk sınırında yaşamış oluyor. İşçi, memur, öğrenci, küçük esnaf, müzisyenler…Eee ne yapalım; “Ekonomi Tıkırında” şarkısını koro halinde mi söyleyelim.

MK: Günümüzde popüler kültürün etkileri toplumsal bir yozlaşmayı da beraberinde getirdi. Sol-Sosyalist çevreler de ne yazık ki popüler kültüre eklemlenmekten başka bir alternatif geliştiremedi. Kendi çevresindeki müzik emekçilerine katkı sunmaktansa daha tanınmış ünlü sanatçıları etkinliklerine çağıran bir yaklaşım oluştu. Sizce bunun sebepleri nelerdir? Verili olumsuz durum nasıl aşılabilir?

HK: Evet toplumsal yozlaşmanın çürümenin en uç noktasını yaşıyoruz desem abartılı olmaz herhalde. Tabii bunda en önemli sorun dayatılan, empoze ettirilen yoz kültürel kuşatmanın oluşumudur.

Basit bir iki örnek verecek olursak izlediğimiz TV kanallarının içeriğine konseptine bakarsak; (sanatsal-estetik içerikten yoksun) vurdulu kırdılı kılıçların çekildiği asmalı kesmeli Osmanlı dizileriyle, mafyatik dizilerine özendirici sürekli çıkar-menfaat aldatmaya dönük yoz ilişkilerle donatılmış bir gerçekliğin sunulduğunu görürüz.

Gerçeklikten kopuk gündüz programlarının yanı sıra sürekli birkaç kişinin yan yana gelip siyaset ve ekonomi alanında çoğu zaman yalan yanlış bilgilerle insanları kutuplaştırarak ahkam kesip toplum mühendisliği yarışı içinde olan sunucular, yorumcular sözde akademisyenler ve objektif olduğunu iddia eden gazetecilerin varlığı demin bahsettiğimiz kültürel yozlaşmaya açık davetiye çıkartıyor.

Yani çok uzun uzadıya örnekler verebiliriz. Mesela Murat Bardakçı gibi ülke genelinde bilinen bir araştırmacı-gazeteci: “Köy enstitüsü hayranı değilim. Köyde mandolin çalmakla ülke kalkındırılmaz.” diyebiliyor.

Tamamen vasata seslenen vasat bir söylem bu. İşte toplumu aydınlatamayan böylesi araştırmacılar TV kanallarında boy gösteriyor. Bu arada bu da Bardakçı’nın söylemine karşıt söylem olmuş olsun.

Evet “Köylerde mandolin çalınmadığı için kalkınamıyoruz ve toplumsal çürümeyi yaşıyoruz” deyip konuyu kapatayım. Sorunuzun devamına dönecek olursak evet birçok sol-sosyalist çevreler de maalesef popüler kültürün etkisinde kaldı kalıyor

Kendi içlerinde mücadele yürüten çok yetenekli tiyatrocu, şair, müzisyen, sinemacı, ressam, heykeltraş gibi birçok sanatsal dala ilgi duyan bireyler bulunmakta ama maalesef bu kişilere yeterince (maddi-manevi) destek verilmiyor dolayısıyla yer vermekten öte kurumlar hazır “pasta” yemeyi tercih ediyorlar yani popüler kişilerin sunumunu daha öncelikli görüyorlar.

Ekonomik olarak kendilerini zorladığını bildikleri halde ne yazık ki tercihleri bu yönde. Bu da kendi içlerinde çelişkiler doğuruyor. Yani parti veya derneklerin içlerinde yer alan sanat emekçilerine karşı -hep dayanışsın, hep gönüllü sanat yapsın anlayışı yanlış olduğu gibi bireylerin o alandan uzaklaşmasına neden oluyor. Bu da verili olumsuz örneklerin başında geliyor aşılmalıdır. Tabii kısmi eleştirimin dışında.

Sol-sosyalist çevreler toplumsal muhalif hareketi diri tutabilmek adına yıllarca baskı gördü, görüyor. Keyfi olarak hukuka aykırı uygulamalar, tutuklamalar kapatılan kültür merkezleri gazeteler sanatsal dergi ve yayınlar tüm bunların olması da sorunun diğer bir yönü aslında. Ama tek başına geçerli bir sebep değildir çünkü sol sosyalist çevre içinde sanat yok olmuş değildir. O maya var yeter ki canlandırılsın gençlere destek verilsin. Yakın tarihe dönüp araştırma yaptığımızda sanırım en güzel örnekler 90’lı yılların başında kültür sanat faaliyetlerinde yaşanmış. Neredeyse her  sol-sosyalist kurum ya da partinin kültür merkezleri mevcuttu. Ne kadar değerli sanat faaliyetleriyle dolu üretimli yıllardı.Kültür Sanat edebiyat, her dalda oluşumlar fikirler yenilikler fabrika gibi canlı bir ortam vardı.

MK: Bütün dünyada neoliberal politikalar emek eksenli yapıları, emekten yana üretimleri baskılayıp adeta görünmez kılıyor Kültürel anlamda sürekli mücadele içinde olduğumuz bir kısır döngü yaşanıyor, bunu nasıl aşabiliriz?

HK: Çok uzun yıllardır var olan bir durum. Kapitalizm görevini doğru bir şekilde yapıyor, planlarını uyguluyor. Müzik sektörü alanına baktığımızda dijital platformlar, kuruluşlar dev şirketler, üretilen eserlerin erişebilirliğini kolaylaştırdığı gibi aşırı tüketime dönük bir ağı da oluşturmuş oluyor. Yani dünya pazarındaki tekelleşmeyi burada da görüyoruz. Mesela geçen yıl “Spotify” şirketi ki müzik sektöründen milyon dolarlar kazanan dev yapı, yapay zekâlı bir silah firmasına kazancından 600 milyon dolar aktardığı iddia edildi. Bu korkunç…

Kendi pazarımıza baktığımızda Spotify’n Türkiye editörlüğündeki çıkan rüşvet ve bot iddiaları. Tüm bu olumsuzlukların geneline baktığımızda çark eden şeyler elbette ki açığa çıkıyor. Dünyanın dev kapital güç odaklarına baktığımızda olumsuz olarak çokça örnekler verilebilir. Gerçekten insanların mutlu olabilmesine dönük mü bu politik uygulamalar?

Neoliberal politikalar her yere sirayet etmiş durumda. Savaşlar, yıkımlar, hastalıklar, ekolojik dengesizlikler, iklim krizleri ve birçok kötü gidişatın gerekçesine baktığımızda tüm bunlardan nemalanıp kâr elde eden büyük kapitalist şirketler olduğunu görüyoruz.

Yani dayatılan neoliberal politikalar yozlaşmanın tam da süslenmiş halidir. Evet, yıllardır kapitalizmin küresel kültürel yozlaşmasına karşı emek eksenli mücadeleler veriliyor, vermeye çalışıyoruz sizin de belirttiğiniz gibi hep kısır döngü içerisinde güdük kalmakta.

Bunu aşabilmenin yolu kapitalizme karşı doğrudan büyük bir güç oluşturabilmekle oluşabilir sanırım. Yani eskiden Sovyetler gibi büyük güçler dünyada önemli rol üstleniyorlardı her ne kadar içlerinde revizyonist sıkıntıların olduğu görülmüş olsa da emek eksenli politikalarla üretimlerini tüm dünyaya gösterebiliyorlardı. Liyakate dayalı adaletli bir anlayışla insanın yaşamına, doğanın tahribatına karşı kamucu bir anlayışı güden büyük bir dünya gücünün oluşmasıyla anca kısır döngü dünya genelinde aşılabilir.

Kendi içimize dönük olarak bakarsak da öncelikle toplumsal mücadele dinamiğinin yeniden oluşturulması gerekiyor, mevcut iktidarın yıkıcı politikalarına karşı güçlü bir sol sosyalist bloku oluşturulmalı tabii bileşenler siyasi rekabeti bırakabilirse bu blok oluşur.

Bu doğallığında ülke genelindeki büyük toplumsal yozlaşmanın çürümenin önüne set çekmekle birlikte emek karşıtı politikaları da bozguna uğratacaktır. Yönlendirmeyi sağlayabilecek güçlü öncü sosyalist parti gücüyle olacaktır. Büyük işçi sendikalarına büyük roller düşüyor gerçekten işçiler için mücadele etmeliler koltuk-menfaat çıkar için değil. Tüm bunlar oluşturulabilirse çözümler oluşur ve kültür sanat alanları rahat nefes alır büyür görünür hale gelir ve ülkenin kültürel yozlaşmasına karşı yön verici olur. Aksi halde kısır döngüye aynı şimdiki gibi devam ederiz.

MK: 19 Eylül’de yeni bir tekli çalışmanız tüm dijital ortamlarda yayınlanacak. Bu çalışmanın içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?

HK: 2 ay öncesine kadar müzisyen arkadaşım sağ olsun (Ezginin Günlüğü grubunun geçmiş dönem harika solistlerinden) Feyza Eren’in önerisiyle bir kayıt dinledim: “Bu şarkıyı seslendirmek ister misin?” dediğinde dinler dinlemez teklifini kabul ettim. Sözlerle müziğin uyumu oldukça güzel, farklı olmakla birlikte tekdüze trafiği olan bir ezgi de değil, böyle olması daha da çok çekti beni. Tabii söz ve müzik eser sahiplerine baktığımda ise şarkının dizeleri şair ve yazar Mustafa Güçlü’ye ait yayınlanmış birçok güzel eseri mevcut ve müzisyen Metin Tapkı tarafından bestelenmiş şarkıları. Eee bunlardan bazılarını Feyza’nın sesinden dinleyince ben de “seslendirmeliyim.” dedim

Ve kayıt 19 Eylül’de tüm dijital platformlarda yerini alacak.

Tabii bu eserin yanı sıra  Mustafa Güçlü ve Metin Tapkı’nın başka eserlerini de kaydedip yayınlamayı düşünüyoruz.

MK: Gelecekte müzik dünyasına katkı babında yapmayı düşündüğünüz çalışmalarınız nelerdir? Dijital dünyanın getirdikleri bir müzisyen için bir avantaj ya da üretimlerini kitlelere ulaştırma açısından dezavantaj mıdır?

HK: Aklımda var olan projeler var. Kısmen sevda, aşk şarkılarına teklilerine yer vererek bazı kayıtlar yapmayı düşünüyorum. Ayrıca düşündüklerimin arasında geleneksel halk müziği, folk müzik ezgilerini batı sounduyla birleştirip ve içerisinde Zazaca ezgilerinde olmasını istediğim bir mini albüm ya da tekli serisi gibi düşüncelerim mevcut. Tabii tüm bunları hayata geçirebilmek için sermaye gerekiyor belki sponsor olabilecek sanatseverlerle yapılabilir bu çalışmalar. Sizin aracılığınızla da bir kez daha buradan duyurmuş olayım.

Dijital dünyanın getirdiklerinin  elbette ki avantajlı yönleri var. Bağımsızlığınızı ilan edip kendi eserlerinizin görünürlüğünü sağlayabiliyorsunuz (istisnalar hariç). Sayıca az ya da çok erişebilirlik oluşturabiliyorsunuz bu yoğunlaşmakla ve sürekli yenilenmekle mümkün olabilir. Dezavantajı da bu ortam, insanlara sürekli bir yarış halinde olma gereksinimini doğuruyor. Yani artık insanlar ekonomik koşullar çok kötü olduğu için kısa yoldan para kazanmanın derdine giriyorlar. Müzikten, resimden, tiyatrodan vs. anlayan anlamayan herkes bir şeyler yapabilmenin telaşına giriyor ve hayal kırıklığı da yaşayabiliyorlar. Yani bu alanın da yukarıda önceki sorularda kısaca değinmiştim büyük bir pazarı var ve yine sermaye gerektiriyor. Yayınladığınız eserlerin tanıtımı, reklamı, baskısı erişirliğine dair masrafları tahmin edebilirsiniz.

MK: Son söz olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

HK: Son söz olarak öncelikle benimle bu güzel söyleşiyi gerçekleştirdiğiniz için teşekkür ederim.

Okuyucularınıza da saygı ve sevgilerimi sunarak kültür ve sanata olan ilgilerinden dolayı teşekkür ederim.


KİMDİR?

Bugüne kadar birçok müzik grubu kuruluşunda yer alan Kurtulmaz, 2014’ten sonra müzik yaşamına bireysel çalışmalarını da ekledi. İlk tekli albüm çalışmasına sözleri Mehmet Özer’e bestesi kendisine ait olan “Kiraz Mevsimi” adlı çalışmayla Kalan Müzik’te başladı. Kendine has tarzının yanında seslendirdiği eserleri batı sazlarıyla harmanlayan Hüseyin Kurtulmaz, sözleri Pir Sultan Abdal’a bestesi kendisine ait olan “Sel Eyledi Zaman Bizi” adlı 2.çalışmayı yine Kalan Müzik’te yayınladı. 18 Ekim 2022 de 5 şarkıdan oluşan “Gözlerinde Saklı” adlı yeni albümü Anadolu Müzik etiketiyle yayınlanmıştır. Ardından, Deniz Gezmiş’in “Yenilmişsem” adlı şiirini besteleyip seslendirmiştir.Ve bu kayıt 28 Şubat 2025’te Deniz Gezmiş’in 78.doğum günününde “Deniz Gezmiş Bağımsızlık ve Özgürlük Vakfı” tarafından yayınlanmıştır. Çalışmalarında aşk şarkılarına da yer veren Kurtulmaz aktif müzik hayatına (konser, dinleti ve beste çalışmalarıyla) devam etmektedir.

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin son sayısı MayaDergi On Üç şimdi yayında
This is default text for notification bar