Makine – İnsan ilişkisinin Evrimi – Sanattaki Yansımaları dosya konu başlığı olarak belirlendiğinde ilk aklıma gelen Köroğlu ve Köroğlu’na ait olduğu söylenen;” Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.” dizesi oldu. Vikipedi’ye göre : “Köroğlu, hem bir Türk destan kahramanının adıdır, hem de 16. Yüzyılda yaşayıp büyük ün kazanmış bir halk ozanın mahlasıdır.” Köroğlu, dilden dile aktarılan efsanesine göre halka yardım edip güçsüzü koruyan padişaha, vezire, yönetime isyan eden bir kahramandır. Kimi araştırmacılara göre ise bu efsane kahramanı, 16.yy yaşamış bir halk ozanı ile aynı kişidir. Kimilerine göre ise 16.yy.’da Anadolu’da yaşamış “Köroğlu” mahlasını kullanarak saz çalıp şiir söylemiş olan bir başka “Aşık Köroğlu” vardır. “ Hangi Köroğlu olduğunu değil bu şiir bize Osmanlı İmparatorluğunun 16. Yüzyılda (makine) tüfek kullandıkları bilgisini veriyor.
Köroğlu’na ait olduğu varsayılan şiir: BENDEN SELAM OLSUN BOLU BEYİ’NE
“ Benden selam eylen Bolu beyine / Çıkıp şu dağa yaslanmalıdır / Ok gıcırtısından gürsün sesinden/ Dağlar seda verip seslenmelidir. // Düşman geldi tabur tabur dizildi / Alnımıza kara yazı yazıldı / Tüfenk icad oldu mertlik bozuldu /İğri kılınç kında paslanmalıdır//KÖROĞLU düşer mi yine şanından /Ayırır çoğunu er meydanından/ Kır at köpüğünden düşman kanından/ Çevren dolup şalvar ıslanmalıdır.”
Bu şiirle Osmanlı İmparatorluğunun yapısı hakkında bilgi ediniyoruz. Osmanlı İmparatorluğunun beyliklerden oluştuğunu ve beyliklerin saray yönetiminden bağımsız egolarının tatmini için bireyleri toplum dışına itip isyancı, eşkıya olarak suçlu konumuna düşürdüğünü görüyoruz. Haksızlığa uğrayan Köroğlu ( kişiler) haklılıklarını ispat etmek için, dağları mesken tuttuğunu ve beyliklerin günümüzdeki valilikler olduğunu anlıyoruz. Köroğlu’nun, dağlarla özdeşleştiğini İmparatorluğun (saraydan yönetiminden ) bağımsız beyliklerin elinde olduğunu anlıyoruz. Yine konu başlığımızla ilgili; bu şiirle Osmanlı İmparatorluğunun 16.yüzyılda tüfek kullanıldığını ve beyliklerle ters düşüldüğünde er meydanında göğüs göğse karşılaşmaların sonlandığını anlıyoruz. Ok ve kılıcı iyi kullananların devrinin sona erdiğini ve makineleşmesin topluma yansımasının farklı olduğunu anlıyoruz. Köroğlu öznel isyanıyla çağına tanıklık ediyor. Ok ve kılıcı iyi kullanan yiğitlerin ustaların ( isyancıların, hak arayanların ) artık tabur tabur silahlı ordu karşısında mertlik yiğitlik gösterilmeyeceğini vurguluyor. Bir anlamda kendi gibi haksızlığa uğrayıp ok ve kılıcına güvenenleri başına gelecekler konusunda uyarmış oluyor.
Köroğlu, orantısız güce dizeleriyle meydan okuyor. Oklar belli bir uzaklıkta ki çatışmada, eğri kılıçlar ise göğüs göğse çarpışmada etkili olduğunu anlıyoruz. Tüfek icat olunca göğüs göğse çarpışma ortadan kalktığı içinde kılıç kınında paslanmalıdır.
Köroğlu’nun ününden, şanından düşmeyeceğini ve çoğunu er meydanında öldüreceğini vurguluyor. Karakter bir eylem anında ortaya çıkar. Bu dizelerde kendini övmekten çok karakterini yansıtmış. Kıratın çok zorlu yolları kat ettiğini anlıyoruz. Kıratın köpüğüyle düşman kanından Bolu Beyi’nin çevresindekilerin şalvarı ıslanmalı, derken çift anlamlı dize oluşturmuş. Burada Bolu Beyi’nin korkudan altlarına kaçıracaklarını ima etmiş olabilir ya da Köroğlu son çare olarak kır atıyla tabur tabur dizilen tüfekli ordunun üzerine gidip atı ve kendi vurularak ölmeyi mertlik yiğitlik olarak ima etmiş olabilir.
Bu şiirle 16 yüzyılda oklu ve kılıçlı savunmanın yerini ateşli silahların aldığını görüyoruz. Makineleşmenin sanata yansımasına örnek gösterilecek bir şiir. Bu şiiri bulmak için internette gezinirken Aydınlık dergisinin bir sayısı büyük puntolarla “ Tüfek İcat oldu mertlik bozuldu” başlık yazısı gözüme çaptı. Köroğlu’nun bu dizesini kullanarak Köroğlu’nu gerici olarak nitelendirilmiş. 10. Yüzyılda tüfeği icat eden Çinli mucidin ne kadar ilerici olduğunu temellendiriliyor. Yazının tamamını okuyamadım internetim gitti. Sonra aradım bulamadım. Okuduğum kadarıyla ben o yazıyı akla ziyan olarak içselleştirdim. O yazıyı ararken “Dünya tarihinde ilk ilkel tüfeğin 10. Yüzyılda Çin’de icat edildiğini, elde kullanılabilen küçük, küçük bir top mermisi forumunda olduğu aktarılmıştı. Bugün bildiğimiz anlamdaki tüfeklerin ise ilk öncülü, 14. yüzyılın sonlarına doğru İtalya’da ortaya çıkmış. Derdim; insanları katleden silahı kim, hangi ülkenin icat ettiği veya ilerici mi gerici mi olduğunu araştırmak değil. Makine insan evrim ilişkisi ve sanattaki yansımasına görsel, yazınsal sanat yaratıları, eserlerine nasıl yansıdığını örneklerle göstermek için araştırıyorum. Bu da korktuğumuz, ürktüğümüz dijitalleşmenin nasıl kolaylık sağladığını gösteriyor. Dijitalleşme kolaylık gösterdiği gibi fiziksel buluşmaları azaltarak yüze yüz ilişkilerdeki derinliği, samimiyeti, gerçekliği olumsuz etkileyebiliyor. Bir romanda mı makalede mi savaş anıları mı yoksa filimde mi izlemiştim anımsamıyorum. Anımsadığım ve derinden etkilendiğim unutamadığım düşman kuvvetlerin askerlerinin çarpışma molasında birbirlerine su yiyecek sigara ikram etmeleri ve yaralarını sarmalarıydı. Bataryaların başında kendine yabancılaşan askerler, molada birebir buluştuklarında bu yabancılaşmadan sıyrılıp düşmanlık dostluğa dönüşüyor. Güncelimizde bu mümkün mü? Yüz yüze gelmeden toplalarla, füzelerle ve otomatik silahlarla savaşan orduların askerleri için pek gerçekçi görünmüyor.
– Filistin Halkının Trajik Katliamlarının Tanıklığını Yapan Basın Yayın Şehitleri-
18 Mart 2025 tarihinde yanı beş ay önce başlayan İsrail, Filistin savaşı dünyanın gözü önünde devam ediyor. Sivillerin hatta hasta hanelerin hedef alındığı bombardımanda milyonlarca Filistinli katledildi. Yetmedi Filistin halkına gidecek insani yardımlar engellendi. Binlerce kadın erkek başta çocuklar olmak üzere açlıktan öldü. Bu vahşi katliamı hayatlarını tehlikeye atarak duyuran gazetecilerdi. Dünya halkları bu vahşet zülüm karşısında kayıtsız kalamadı, savaşın beşinci ayında protestolar başladı. İsrail bile isteye o gazetecileri de hedef alarak katletti.
İsrail, Filistin halkına yaptığı vahşeti sivil katliamları insani yardımları engelleyerek binlerce Filistinlinin açlıktan kırılmasına yol açtı. O vahşeti dünyaya duyuran gazeteciler katledildikten sonra İsrail’i destekleyen ABD’nin u dönüşü yapmak zorunda kaldı. İsrail’i Ortadoğu’nun karakolu olarak kullanan ABD’nin ve iktidarının Cumhuriyetçi Parti başkanı Trump, TV muhabirinin İsrail’in yirmi gazeteciği hedef aldığını söylediğinde sanki haberi ( belki yoktu )yokmuş. İsrail’in çok ileri gittiğini ve durdurulması gerektiğini söylemişti. ABD’in en kıymetli ittifakı olan AKP iktidarının başkanı sayın RTE ( Cumhurbaşkanı) irtibatı kesmeyerek gemi ticaretini sürdürdü. İsrail’in, Filistin’i işgali süresi (yerle bir ettiği dönemde bile) içinde bile ülkeler arası ticareti aralıksız sürdürdü. Trump, gazetecilerin katliamı üzerine İsrail’in ileri gittiğini ayar verilmesi gerektiğini söylemesinden sonra Sayın RTE gemi ticaretini durdurdu. Türkiye resmi kınamayı bile Trump, bu çıkışından sonra yapabildi.
AKP’nin emrindeki 205 TV ve yüzlerce gazetecisi neden Filistin’de yoktu. Müslüman kardeşlerimiz diyen ve RTE için kefen giyen;”Reis, öl de ölelim. Git de gidelim, dur de duralım.” naraları atan din tacirleri bir gün İsrail’i kınamadıkları gibi Filistin trajedisini görmediler, duymadılar. Lal kör sağır oldular. Bırakın şeytan gazeteci TV’cilerin Filistin’e gitmesini dünya basınında İsrail’in gerçekleştirdiği vahşi soykırım haberlerini saldırılarını bile gösteremediler. Bakalım Filistin soykırımı trajedisi sanat dallarında nasıl yansıyacak. Sadece Filistin halkının katliamını yansıtmak kolay. Bu konu başlığı, temayla verilir gerçeklik böyle yansıtılır. Asıl zor olan bu katliamda sessiz kalan ülkeler ve ABD’nin, Türkiye’nin İsrail’e dolaylı destek verişlerini yaratılan esere toplumcu gerçekçi bakıştan yansıtmak, işlemek, göstermek, resmetme, şiirleştirmektir.
Soykırımcı İsrail’in Filistin halkıyla birlikte katlettiği basın-yayın şehitlerini saygıyla anıyorum. Bir kez de benim parmaklarımdan geçerek trajik şekilde katledilen gazeteciler(imiz) ölümsüzleşsin: Muhammed Faiz ebu Matar. Serbest gazeteci. Said El Tavil, Al-Khamsa News editörü. Muhammed Sobh, Haber ajansı fotoğrafçısı. Hişam Elnuce, Haber Ajansı fotoğrafçısı. Muhammed El- Salihi, dördüncü Otorite haber ajansının fotoğrafçısı. Muhammed Cergun, Smart Media’ya bağlı bir gazeteci. Ahmet Şahap, Savt El-Esra Radyosu’nun gazetecisi. Husam Mübarek, Hamas’a bağlı bir gazeteci. Muhammed Baluşa, Filistinli gazeteci,Palestine Today haber ajansının idari ve mali yöneticisi. Eşşam Bahar, El aksa Tv’de çalışan bir gazeteci. Selam Mima, Serbest gazeteci ve Filistin Medya Meclisi Kadın Gazeteciler Komitesi başkanı.Es’ad Şamleh , serbest gazeteci. İbrahim Muhammed Lafi, Ain Media’nın fotoğrafçısı. Halil Ebu Esre, El Aksa Tv’nin kameramanı. Ebdulhadi Hebib, HQ ve El-Menare Haber Ajansı’nın gazetecisi.Yusuf Maher Davas , Palestine Chronicle’de çalışan. Ayat Haddura, Filistinli gazeteci. İbrahim Hajjaj, Filistinli gazeteci.
– Makine- İnsan İlişkilerinin Evrimi Ve Sanattaki Yansımaları-
1927 yapımı Metropolis filminde ilk olarak bir robot işçi kullanılmış. Filim kapitalizmin işçi sınıfını insan olarak görmeyen ve kapitalistler gökdelenlerde refah içinde yaşarken işçi sınıfı yer altında bütün insani haklardan yoksun ve robottan farksız kapitalistler için çalışırlar. Avusturyalı-Alman yönetmen Fritz Long, bu filimle genel olarak sanayinin gelişmesiyle bütün Avrupa’yı değiştirmesi ve işçi sınıfının mağduriyeti ve değersizleştiği boş zaman yokluğu ve ölen işçinin yerini diğerinin aldığını ve acımasız kapitalist sistem altında kendilerine ve emeklerine yabancılaşan işçi sınıfı robottan farksız olmadığını gösterir.
İşçileri örgütleyen kadınlar yönetimce hemen fark edilir. İşçileri örgütleyen kadını yönetim kaçırır ve yerine robot getirilir. Kapitalizmin acımasızlığını gösterirken bir yandan da işçi sınıfının örgütlenemeyeceğini işler. Kısadan hisse; filmin teması antikapitalist, antikomünisttir. Yönetmenin görsel sanatlardaki anlatım tekniklerini kullanarak iç dünyasının dışa vurumunu yansıtır. Dönemine göre sosyal gerçekçi ( yaratı ) filimdir. Makine- insan ilişkisinin evrimi paralel gitmediği için sanattaki yansımalarını yaratıcının sanatçının bilinç durumu oranında yansımasını görürüz. Aslında her estetik sanat yaratısı; toplumların gelişim, değişimi, geri dönüşümü, duraklaması, sıçramasının tarihçesidir.
Fransa, Paris, Louvre Müzesi ziyaret ettiğim gün ben yalnızca estetik resimleri, heykelleri görmedim. Tarih öncesi çağlardan başlayan ve 21. yüzyıla uzanan dünya tarihini uzun geçmişini resim ve heykellerden okudum. Ben dünyanın gerçekliğini toplumcu gerçekçi tarihini (yazan) yansıtan estetik yaratılar, eserler olduğunu düşünüyorum. Dünya edebiyatı akımları: Klasisizm, Empresyonizm, Dadaizm, Ekspresyonizm, Kübizm, Pop- Art, Barok, Romantizm, Realizm, Hümanizm, Fütürizm Sürrealizm, Natüralizm, Sembolizm, Parnasizm, Egzistansiyalizm Modernizm, İdealizm, Sentimentalizm, Letrizm olarak tarihsel süreçte izlenebilir. Türk edebiyatı akımları, dünya sanat akımlarının Türkçe adla dünya sanatının devamı gibidir.
Lev Nikolayeviç Tolstoy’un 1869 yılında yayımlanmış Savaş ve Barış eseri Rusya’nın Fransa tarafından işgaliyle başlayan savaşı ve Fransa İmparatoru 1. Napolyon ve Rusya Çarı 1. Alexander dönemi arasındaki savaşı tematik hale getiren Tolstoy’dan o dönemin toplumsal dokusu ve tarihini öğreniyoruz. Ernest Hemingway’ın 1940 yılında yazmış olduğu “ Çanlar Kimin İçin Çalıyor “ romanı; İspanyol İç savaşını ve faşist ırkçı katliamcı Francısco Franco’nun 1936-1939 yılları arasındaki iç savaş vahşetinin sanatta yansımasını ve dönemin tarihsel olaylarını anlatır. O dönem Salvador ( Domingo Delipe Jacicto) Dali’de ünlü ressamdır. Kabuğunda saklanmış ve bu iç savaş trajedisin seyircisi kalmıştır. Pablo Picasso ise Guernica tablosuyla faşist ırkçı faşist Nazi Almanya’sının 28 bombardıman uçağıyla Guernica şehrini yerle bir eden trajediyi resmeder. Bu resimle savaşların yıkıcılığını o dönemin tarihçesini ve sanatıyla çağına tanıklık ederek gösterir. Picassco, kübizm akımı temsilcisi. Dali yalnız İspanyol halkına değil kendine ve sanata ihanet etmiş sürrealist akımın temsilcisi olarak bilinir.
Makine-insan ilişkisinin evrimi, sanatta özellikle Sanayi Devrimi’nden günümüze kadar sürekli gündemde olan ve insanları, toplumları ürküttüğü kadar sanatçıları da ürküten bir gerçeklik. Robotlar resim yapıyor, öyküler, romanlar, şiirler yazıyor. Teknolojinin insan yaşamına girişi, bir yandan ilerleme ve üretkenlik vaadi taşırken diğer yandan yabancılaşma, makineleşme ve insan bedenin ve düşüncelerinin sınırları üzerine sorgulamalar getiriyor.
Makine –İnsan ilişkilerinin evrimi ve sanattaki yansımaları olarak düşündüğüm ve orijinal isimlerini ChartGPT ‘den aldığım örnekler:
“ Sanayi Devrimi ve Mekanizasyon: Joseph Wrighht of Derby- “ An Experiment on a Bird in the Air Pump” ( 1768) Bilim ve makineleşmenin insan üzerindeki etkisi dramatik bir ışık –gölge kurgusuyla işler.
Gustave Dore’nin endüstri illüstrasyonları ( 19.yy) İşçilerin makinelere bağımlı yaşamalarını gösterir; insanın emeğiyle makine gücü arasındaki gerilimi resmeder.
Modernizm ve Fütürizm
Umberto Boccioni-“ Unique Forms of Contınuity in Space” ( 1913) İnsan bedenini makineleşmiş, aerodinamik bir forma dönüştürerek hız, enerji ve teknolojiği yüceltir.
Fernand Leger-“ The Mechanic”(1920) İnsan figürlerini neredeyse makine parçaları gibi geometrik bloklara ayırır.
Charlie Chaplin- Modern Times ( 1936) İnsan bedenin fabrika makine ritmine mahkûm oluşunu hicveder.

