Sürgünle Yazılmış Bir Hayat

Dengê jinê, ji dilê xwe tê.
Kadının sesi, kalbinden gelir.

Ama bazen o kalp, susturulmak istenen bir tarihin de taşıyıcısıdır.

Ayşe Şan’ın sesi sadece bir ses değildi.
Bir haykırıştı;
ve susması istenen bir kadının direnişiydi.

Doğduğu şehir Diyarbakır’dı;
taş evlerin gölgesinde,
erkek dilinin ağır bastığı sokaklarda
henüz çocukken fark etti sesinin yükünü.
Kadın olmak, sesini kısmak demekti.
Şarkı söyleyen bir kadın, “ayıp” sayılırdı;
özellikle de kendi anadilinde söylüyorsa.

Ama o, susmadı.
Çünkü onun için şarkı söylemek, yalnızca bir sanat değil,
var oluşun kendisiydi.
Kimliğin, acının, ana dilin ve kadınlığın iç içe geçtiği o boğucu sessizliği
ancak ezgilerle yırtabilirdi.
Ve o, yırttı.
Yırtarken de parçalandı.

Küçük yaşta evlendirildi.
Çocuk yaşta kadının kaderine yazılan o eski masala mahkûm edildi:
Sakın, sus, bekle.
Ama Ayşe Şan beklemek yerine yürüdü.
Terk etti evini, ama sadece bir mekânı değil;
kadına biçilen o dar, o tek yönlü rolü de geride bıraktı.
Kutsal annelik, fedakâr eşlik, suskun kadınlık…
Hepsine karşı bir ağıt yaktı.

Her sahnede biraz daha sürgündeydi.
Çünkü kadının kendi sesiyle var olması,
çoğu zaman “yerinden edilmesi” demektir.
Toplum, kadın sesine ancak belirli sınırlar içinde tahammül eder.
Ayşe Şan o sınırları aştı.
Ve her aştığında, bir adım daha yalnızlaştı.

Kürtçe söyledi, çünkü hasretin rengi o dilde daha derindi.
Türkçe söyledi, çünkü ancak o zaman duyulmasına izin verildi.
Ama her iki dilde de taşıdığı anlam aynıydı:
Sürgün, yalnızlık ve kadının görmezden gelinen çığlığı.

Yıllarca bir kadın olarak, bir Kürt olarak, bir sanatçı olarak
üç kat susturulmuşluğun içinde
sesini büyüttü.
O sesi büyüttükçe, kendinden biraz daha eksildi.

Ve sonunda yalnız öldü.
Ne kenti, ne çocukları, ne de geçmişi onu uğurlayabildi.
Yalnız yaşadı;
yalnız gitti bu hayattan.
Bir kadının sesi, onu anlayamayan bir dünyanın ortasında sustu.

Ama 29 yıl sonra,
doğduğu topraklar ona nihayet yer açtı.
Bir mezar kadar küçük, ama anlamı kadar derin bir yer.

Şimdi Ayşe Şan suskun.
Ama o suskunluk, hâlâ konuşuyor:
Kadının bastırılmış sesiyle,
toprağa özlemle,
ve toplumsal rollerin dışında var olmanın bedeliyle.

Ayşe Şan döndü.
Ama bu kez, sesiyle değil, suskunluğuyla anlatıyor her şeyi.

(MayaDergi On İki)

Önerilen makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

MayaDergi'nin son sayısı MayaDergi On Üç şimdi yayında
This is default text for notification bar